Kendimizi nereye koyduğumuza ve ne olduğumuza bakıp gerçek ve keskin bir seçim yapmak mümkün. Ve eğer iyi olma derdine düşersek, iyi insanlar çoğalmaz mı?

Her insan, hayatının bir noktasında kötü olmayı seçebilir. Fakat o an, gerçekten bunun ne anlama geldiğini düşünür mü? Kötü olmak kolaydır; hırsla, öfkeyle, korkuyla bir yol seçebilirsin. Ama ya iyi olmak? İyi olmak, gerçekten bir seçim midir? Kötülük, bazen doğrudan bir karar gibi görünse de, iyilik de bir seçim olabilir mi? İnsan neden kötü olur? Belki de bu sorunun cevabı, her bireyin içindeki gücü ve zaafı anlamakta saklıdır.

İyi olmayı seçmek, çoğu zaman zahmetli bir yolculuk gibi görünebilir. Kötülük, anlık bir tatmin sunar; öfkeni kusmak, başkalarına zarar vermek, senin için bir tür rahatlama yaratabilir. Fakat iyilik, bir içsel dengeyi gerektirir. Ve bu dengeyi kurabilmek, insanın özünde taşıdığı gücü anlamasıyla başlar.

Albert Camus, "İnsanın kötü olması, bir anlamda yaşamaktan vazgeçmesidir," der. Bu çok derin bir saptamadır. Kötülük, gerçek anlamda yaşamın özünden uzaklaşmak, varoluşun anlamını kaybetmektir. Çünkü insanın ruhu, yalnızca başkalarına zarar vererek tatmin bulmaz. O, başkalarıyla uyum içinde var olmalı, duygusal ve manevi olarak karşılıklı bir etkileşimde bulunmalıdır. Kötü olmayı seçmek, yaşamdan vazgeçmek, her türlü duygusal ve manevi bağdan kopmak demektir.

Bir insan, başkalarına zarar vererek kendini üstün hissedebilir. Bu, güç ve kontrol arzusu ile beslenen bir zafer gibi görünebilir. Ama bu zafer, sadece geçici bir illüzyondur. Çünkü içsel huzur, insanın içindeki en derin noktada değil, başkalarına verdiği zararın miktarını ölçmekte değildir. Gerçek güç, kendine hakim olabilmekte, başkalarına anlayışla yaklaşabilmektedir.

Kötülüğün anlık tatmini, iyiliğin kalıcı gücü

Herkes bir zamanlar zarar vermek istemiştir. Haksızlığa uğramış, hüsrana uğramış ya da kırılmış ve o anın öfkesiyle hareket etmiştir. Birine tepki verirken, bir başkasına kırıcı sözler söylerken, içimizdeki karanlık kendini dışarıya doğru salıverir. Ama bu, çözüm değildir. Çünkü bu sadece anlık bir rahatlama sağlar. Sonrasında kalacak olan, pişmanlık ve boşluk hissidir.

Bir örnek verelim: Haksız yere birine iftira atan bir insanı düşün. Bu kişi, başkasının hayatını zorlaştırarak kendini bir anda güçlü hissedebilir. Fakat bu kişi, bir süre sonra yalnızca başkalarına zarar vermenin, kendisini de içsel olarak tükettiğini fark eder. Yavaş yavaş, o ilk zaferin hüsrana dönüşeceğini, ruhunun her geçen gün bir parça daha eksildiğini anlar. Kötülük, kısa vadede bir güç gibi görünse de, uzun vadede kendi içini kemiren bir boşluk bırakır.

İyi olmak, bazen fedakarlık gerektirir. Bazen, başkalarının hatalarını affetmek, onları anlamak, onları sevmek en zor seçim olabilir. Fakat bu seçim, içsel bir huzur yaratır. Felsefi açıdan bakıldığında, iyilik aslında insanın en derin varoluşuna dokunan bir şeydir.

İyiliği seçmek insanın gerçek gücü

Nietzsche, "İyi ve kötü, iyi ve kötü olmak arasında geçen zaman diliminde insanın en büyük mücadelesi vardır." der. Gerçekten de, her insan kendi içinde iyilik ve kötülük arasında bir denge kurar. İyi olmak, başkalarını anlamak ve onlara değer vermek demektir. Kötülük ise, sadece kendini tatmin etmeye yönelik bir yol seçmektir. Kötü olmak, yalnızca kendini öne çıkarmaktır, başkalarının acılarını görmezden gelmektir. Ama iyi olmak, başkalarının acılarına duyarsız kalmamaktır.

Ve bir noktada, bir insan bu iki yol arasındaki farkı anlamalıdır. Kötülük, başkalarının acısını artırırken, iyilik başkalarına şifa verir. İyi olmak, başkalarını sevmek, onları olduğu gibi kabul etmek ve onlara yardım etmek demektir. Birine gerçekten yardım etmek, dünyayı değiştirmeye başlayabilmektir.

Her seçim bir anlam taşır

Kötülüğü seçmek, aslında insanın içindeki en derin boşluğa düşmesidir. Kötülük, kişiyi içsel olarak yıpratır, ruhu bozar. Ama iyilik, insanın ruhunu besler, onun en derin noktasına dokunur. Ve işte bu yüzden, iyilik her zaman daha güçlüdür.

Yani, insanın kötülükten arınması, içsel bir yolculuktur. Her insanın, hayatında bir noktada kötü olmayı seçmesi mümkündür. Ama gerçek güç, iyiliği seçmektir. Kendimizi sevmek, başkalarını anlamak ve iç huzur, en büyük güçtür. Peki gerçekten iyi miyiz, iyiliği seçmeye cesaretimiz var mı,  iyi insanlara kötülükle mi karşılık veriyoruz? Kendimizi nereye koyduğumuza ve ne olduğumuza bakıp gerçek ve keskin bir seçim yapmak mümkün. Ve eğer iyi olma derdine düşersek, iyi insanlar çoğalmaz mı?