İnsan, ilahi adaletin varlığına inanmak ister. Çünkü bu inanç, ona yaşamın adil olmasa da anlamlı olduğunu hatırlatır.
Bir gün, bir bilgeye genç bir yolcu yaklaştı. Öfkeli ve kırgındı. Ona haksızlık yapıldığını, çabalarının karşılıksız kaldığını, kötülüğün kazandığını düşündüğünü söyledi. “Neden?” diye sordu genç adam, “Neden hak eden hak ettiğini bulmuyor? Neden adalet gecikiyor?”
Bilge, derin bir nefes aldı ve etrafındaki ağaçları işaret etti. “Şu ağacı görüyor musun?” dedi. “Yıllar önce bir fırtına geldi, dallarını kırdı. Ama zaman içinde o kırık dalların yerini yenileri aldı. Kökleri derinde olduğu sürece, ağaç iyileşmeyi bildi.” Sonra yere eğilip bir avuç toprak aldı. “Adalet, toprak gibi işler. Sen onu göremesen de tohumlar oradadır. Yeterince zaman geçtiğinde filizlenir.”
İnsan, içindeki adalet duygusuyla doğar. Doğru olanın ödüllendirileceğine, yanlışın karşılık bulacağına inanmak ister. Çünkü aksi, dünyayı katlanılmaz bir yer haline getirir. Marcus Aurelius, “Evren bir bütündür ve onun akışı ilahi bir düzen içerir,” derken, her şeyin görünenden daha büyük bir plana ait olduğunu anlatır. Ama biz bu planı her zaman göremeyiz. İlahi adalet, insanın sabrını sınar; bazen zaman alır, bazen hiç umulmadık bir biçimde gelir.
Seneca ise der ki: “Kötüler kendi içlerinde cehennemi taşırlar.” Adalet her zaman dışarıdan gelen bir güç değildir. Kimi zaman vicdan, en ağır mahkemedir. Bir haksızlık yapan, belki dünyada rahat yaşar gibi görünür, ama içsel huzursuzluğu hiç dinmez. O yüzden ilahi adaletin sadece dışsal bir ceza ya da ödül olduğunu düşünmek yanıltıcıdır. Bazen en büyük ceza, kişinin kendisinden kaçamamasıdır.
Ancak insan yine de bekler. Kendi yarasını sarmakta zorlanır. Adaletin geleceğine inanmak, umudun bir parçasıdır. Epiktetos, “Kontrol edemediğin şeyler için üzülme, ama doğrulukla hareket etmekten vazgeçme,” der. Çünkü adaletin gelip gelmeyeceğini bilmek bizim elimizde değildir. Ama doğru olmaya devam etmek bizim seçimimizdir.
Bilge, genç adama döndü ve dedi ki: “Toprağa düşen bir tohum hemen filizlenmez. Ama sen onun orada olduğunu bilir, yeşereceğine inanırsın. İlahi adalet de böyledir. Senin görüp görmemen önemli değil, ama o hep oradadır.”
İnsan, ilahi adaletin varlığına inanmak ister. Çünkü bu inanç, ona yaşamın adil olmasa da anlamlı olduğunu hatırlatır. Ve belki de en büyük adalet, insanın kendi vicdanında bulduğu huzurdur.