19 Ocaktan bu yana gündemi tıpkı doksanlı yıllardaki İSKİ skandalı gibi tarih tekerrür ederek İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu skandalı ile yattık kalktık değil mi?
Bu arada CHP Genel Başkanı Özgür Özel var olma nedeni olan Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasından sözde demokratik darbeye karşı meydanlarda timsah gözyaşları döktükten sonra genel kurul yaparak kendini kanıtlama yoluna gitti.
Hala aynı iddia üzere miting yapıyor imzalar topluyor. Aslı var gibi, aslı deyince çok bilinen Silifke türküsünü çağrıştırdı;
Nerden gelirsin Silifke kalesinden,
Ne gezersin açlık belasından,
Nerde yattın beyin konağında,
Ne vardı kupkuru yerde?
Kekliği düz ovada avlarım,,
Kanadını kanadına bağlarım
Buyurun arkadaşlar davetim var benim,
Herkes kesesinden yesin içsin saltanatım var benim.
Aslı yok yaylasında bin beş yüz koyunum var benim.
……
Bu ifade cuk diye oturuyor değil mi?
Kutadgu Bilig; Bilgisiz başköşeyi ele geçirirse, başköşenin değeri kalmaz. Eşik daha değerli olur. Eğer bilgine eşikte oturmak düşmüşse, o eşik başköşeden daha değerlidir.
Bir feryat figandır gidiyor.
Daha ötesine gidiyor ve güneşi balçıkla sıvamaya çalışıyor.
Doksanlı yıllardaki İSKİ skandalından sonra bugünleri demek ki, bugünleri de yaşamak varmış.
Solun sol kafanın değişmeyeceğini tekrar bizzat görecekmişiz.
Cenabı Allah ömür verirse daha neler neler göreceğiz.
Şeyh Edebali; İyiliğe iyilik her kişinin işi, kötülüğe iyilik er kişinin işi, iyiliğe kötülük ise şer kişinin işi! Demiş.
Biz böylesi olmaz dediklerimizin olur olmasını gördük. Not alalım ve unutmayalım.
*
Dr. Doğan KAYA
“Söz uçar yazı kalır.”
“Âlim unutmuş, kalem unutmamış.”
“Hatırda kalmaz satırda kalır.”
Eskiler tecrübeleri ışığında böyle demişler. Hafızaya fazla güvenmemek,
bilinenleri yazmak, unutulmaktan kurtarmak ve yazı ile zamanın derinliğinde
insanlara yardımcı olmak.
İnsanın yapması gereken işlerin içinde en önemli biri vardır ki o da
öldükten sonra hizmete devam edebilmek, yani eser bırakmak.
Maalesef yazmayan ve okumayan toplumuz. İnsanlara tecrübelerimi,
bilgilerimizi ve düşüncelerimi aktarma şuurunda olmamız lâzım. Yazmak ve
okumak, insanlar için o kadar önemli ki malum olduğu gibi insanlar kelimelerle düşünür. Dağarcığımızdaki kelime sayısı ne kadar çoksa döşünce kapasitemiz o kadar fazladır, ufkumuz o kadar geniştir. Descartes’in dediği “Düşünüyorum, o halde varım.” sözü ne kadar doğru. İnsan olarak var olmamız düşünmemize, düşünmemizin gücü hafızamızdaki kelime sayısına bağlı. Kelime dağarcığımızın fazla olması ise çok kitap okumayla mümkündür. Ne acı ki günümüzde kahve sayımız kütüphane sayımızdan fazla. Ülkemizde kütüphaneye sayısı 1400, kahvehane sayısı da 480.000 civarında. Avrupa’da yoğunluk itibariyle kütüphane sayısı en az olan ülkelerden biriyiz. Bugün Avrupa’da insanlar tramvayda, metroda, otobüste ve hatta tuvalette bile okuyorlar.
“
Yaratan Rabbinin adıyla oku”
(Alak Suresi 96/1-5)olan bir dinin sahipleri olarak okumuyoruz.
Bu emir yerine getirildiğinde Müslümanlar bünyelerinden
Farabî, İbn-i Sina, Uluğ Bey, Birunî, İbn-i Rüşt, El-Cabir gibi bilimde dünyanın en büyük dâhilerini çıkarmışlardır. Âkif de bu durumu
ne güzel özetlemiş:
Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz:
Gelmişiz, dünyaya milliyet nedir öğretmişiz!
Kap karanlıkken bütün âfâkı insaniyyetin,
Nur olup fışkırmışız tâ sinesinden zulmetin
Yüce kitabımız Kuran-ı Kerim hep insanlara ahlaklı, bilgili ve insanlara
faydalı olmayı tembihlemiştir.
“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer,
9. Ayet) ayeti ile de bilgili olmanın öncelikli olduğuna işaret etmiştir.
**
Eskiler iyi bilir?
Ya biri ben senin Cemaziyel evvelini bilirim derse ne olacak?
Osmanlı Döneminde, bir mutemet (devlet memurlarına maaşlarını dağıtan görevli)
Hazineden gelen ve üzerinde “CEMAZİYEL EVVEL” damgası bulunan, para çuvalından kendine don diker.
Hamama gittiğinde, şehrin sakinlerince bu donla görülür. Aradan zaman geçer, bu mutemet iyi bir terfi alır.
Eski tanıdıklarından biri, bir işini görebilmek için eski mutemedin kapısını çalar. Fakat mutemet, yeni mevkiinin verdiği şımarıklıkla, eski dostunu, ahbabını tanımadığını iddia eder.
Bunu üzerine ahbabı;
--- Hadi hadi, ben senin Cemazziyel evvelini bilirim! Der.
Yarın biri eskimiş amcalara;
--- Ben senin falan zaman ne yaptığını bilirim. Diyerek anlatmaya başlayıverir değil mi?
Hamdolsun bizim yola çıktığımız yol arkadaşlarımızla böylesi sıkıntımız, çekincemiz yok! Yola çıktıkları arkadaşlarını yolda bulduklarıyla değiştirmediler.
Dem bu demdir dem bu dem, bundan gayrısını nidem? Demiş bizden önce yaşamışlarımız…