Kitap okumak başlı başına hayatı anlamak adına faydalı bir yaşam biçimi…
Hiç anlamamış gibi okusan bile bilinçaltından bize yön veriyor.
Bazen hiç düşünmediğimiz bir anda bir olayı değerlendirirken kitabın içinden fırlayan cümleler olaya farklı bir bakış açısı ile ışık tutarak bizi yaşamın merkezine oturtuverir.
Onun için aklımda kalmıyor demekle aklından kitap çıkmıyor. Muhteşem yaratılışımız ummadığımız bir yerde kullanılmak üzere onu zihnimize arşivliyor.
Kitap okumak, okuduğumuz kitabın ışığında hayatı okumak bambaşka bir yaşayış biçimi. İnsanda öğrenme arzusu, keşfetme dahası yaşama azmini canlandırıyor.
Kitabı bireysel okumak elbette çok güzel ancak aynı kitabı okuyan farklı farklı insanlarla kitabı konuşmak derinlemesine bir yaşam yolculuğuna yelken açmak gibi... Her okuyanla kitaba ayrı bir anlam yüklerken her mana ile yaşamı çok da güçlü algılıyor insan.
Birlikte aynı olayın üzerinde konuşurken, ben okurken bu açıdan bakmamıştım derken bir taraftan da hiç kullanılmamış kelimelerin dile gelmesiyle, anlamlı cümlelerin mimarı oluveriyor insan. Öyle ki yazar ve farklı okuyucularla kitabın bizi çıkardığı yolculukta insan bazen kendini yazarın tamamlayıcısı hissederken bazen de yaşamın içindeki tamamlayıcı rolünü de algılamaya başlıyor.
Hiç olmazsa yaşam gayesinden uzaklaşıp uzaklaşmadığı konusunda fikir jimnastiği yaparken yaşamı da anlamak için perdeleri aralama çabası doğuyor.
İşte böyle bir etkinlikle bu Cumartesi kitap okuma şeklimizi kendi çapımızda çok farklı bir boyuta taşıdık.
Gazeteci Ustamız Sadık Gökçe ve değerli eşi Anuş Gökçe hanımefendi ile beraber, Kıymetli Hikâye yazarı Fatma Tutak Hanımefendi, Edebiyat konusunda üstadımız Şaban Kumcu hocamızla, Çalıkuşu Okuma grubu ile başlattığımız Kitap Okuma etkinliğimizin ikincisini yaptık. Serpil Yalçınkaya arkadaşımız dışarda olması hasebiyle etkinliğe katılamadı.
Geçen ay Reşat Nuri Güntekin’inin Anadolu Notları ile başladığımız okuma yolculuğumuz, bu ay Halit Ziya Uşaklıgil’in Kırık Hayatlar ve Fatma Tutak Hanımefendi’nin Bir Tarla Kuşunun Anıları kitabı ile devam ettik.
Önce Bir Tarla Kuşunun Anıları ile başladık.
Kitabın Yazarı ile beraber kitabı konuşmanın ayrıcalığını yaşayarak.
Kitap; On altı hikâye ve üç masaldan oluşuyor.
Yanı başımızda geçen ama tam farkına varamadığımız olayların içine bizi alan hikayelerle hayatı yeniden düşünmemizi sağlayan hikayeler, ölüme empati yaparken yaşamın değerini o kadar sade bir biçimde anlatarak kelimelerin ışığında ruhsal duyarlılığımızı hayata geçiriyor.
Kitabı okurken iyi yazıyorum derken ben de artık düşündüklerimi kitaba aktarsam mı dedim. Yazma motivasyonum arttı.
Aynı olaya farklı bakış açılarıyla farklı insanların yaklaşımlarıyla bakarak yaşamı sanki Şaban Hocamın dediği gibi bakış açımızı yaşamın bütününe yüksekten top yekûn tahlil imkânı sağlayan bir yazı biçimi var.
Dil akıcı bir o kadar zengin kelimelerle donatılmış.
Bizler de yazarla beraber olayları yazarın da bakış açısı ile toplumsal farkındalıklarımızı zenginleştiren değerlendirmelerle adeta yaşam edebiyat ve gerçekleri üzerine çay ve kahvelerimizle muhteşem bir muhabbet ortamı oluşturduk.
Halit Ziya Uşaklıgil’in Kırık hayatları ile farklı bir boyuta geçtik zamansız ve mekânız gerçeklerle geçmişten günümüze değerlendirmelerimizle aslında yaşayan gerçeklerin ne kadar da yanı başımızda olduklarını konuştuk.
Kırık Hayatlar aslında hayatın kırılmalarının nasıl başladığını da bizlere gösteriyordu.
Osmanlı’nın dağılışı ile ailenin dağılışı,
Samimiyetin sahteliği,
Bilimin kırık halleri, derde derman bulamayan tıpla sadece bilimi öğrenme aşamasında algılamanın şifa dağıtamadığı bir tıbbın hali.
Binlerce yıllık Otacı geleneğimizin, şaman kültürümüzün günümüze kadar elleçlenerek getirilmesi gerçek olsaydı diye hayıflanmam belki boşuna değildi. İbni Sina’yı, Lokman Hekimi ve yaptıklarının neden zenginleştirilmediğini düşündüm.
Belki binlerce yıllık şifa tarihinizin elleçlenerek ve güncellenerek günümüze gelmiş olması halinde tıbba hizmet edebileceği düşüncesini bir daha yaşadım.
Düşüncem Türk tarihin şaman kültürü ve Otacı tarihimizin aslında yaratılış ve yaşayış biçimimizin doğal yaşamla uyumlu hali, evrenin enerjisi ile barışık halimiz muhabbet esnasında içimden geçen düşüncelerdi.
Kitabın kahramanı iki doktor ve konsültasyon yapan hocalarının bir arpa boyu yol alamamaları hastaya seyirci halleri bizim tarihsel tıbbi kırılmalarımızı gösteriyor gibiydi.
Gerçi günümüzde tıp alanında ülkemizin geldiği noktanın bu durumun çok ötesinde övünülecek onur duyulacak bir seviyeye de geldiğini belirtelim.
Yozlaşan keyfe dönüşen yaşamın genelinden kopuk, gösteriş ağırlıklı üstelik batı taklidi, Milletin tarihi birikiminden kopuk bir yaşam ve Osmanlının yıkılışı.
Kitabı okurken, tartışırken düşündüklerim.
Kitabı neden daha önce okumamışım dedim.
Kitap; namusun, dürüstlüğün, devletin, ailenin aslında nasıl bozulduğuna mercek tutarken geçmişten günümüze sağlam yaşamların nasıl kırıma uğradığını da gösteriyor.
Günümüz materyalist ve tüketici toplumunun bireysel ve toplumsal kırılmalarını da aslında yazarın merceğinden değerlendirebiliriz.
Faydacı toplum, zevkin öncelemesi, ihtiyacın ötesinde istek ve arzulara boyun eğilmesi, hatta bunun çevre tarafından teşvik edilmesi çok farklı bakış açıları ile hayatı değerlendirmemizi sağlıyor.
Keşke daha çok kitap okuyan gruplarımız olsa diye düşündüm hep.
Hayatı hep beraber okuyabilsek…
Kitabı kıymetli ustalarımızla değerlendirmek bana yıllar öncesi İstanbul’da var olan düşünce kuruluşlarının Anadolu’da, bin yıllık tarihi aynı anda yaşayabildiğimiz tarih kenti Konya’da yeşermesi gibi geldi. Kendimiz gizli bir misyon da hissetmedik desem yalan olur.
Yazarları okumak, tartışmak değerlendirerek kıymetlendirmek toplumumuz adına büyük zenginlik.
Günümüz insanının sadece kendini önceleyen, beğenilmek için güç sahibi olmaya çalışma gayreti, sahte davranışlarla popüler olmaya çalışma çabasının yuğun yaşandığı bir zamanda;
Birilerinin kıymetli insanlar ve eserleri muhabbet konusu yapıyor olması toplumuzu adına bir zenginlik diye düşünüyorum.
En kötü ihtimalle ben bu tip bir etkinlikle zenginleştiğimi hissediyorum.
Ruhsal ve düşünsel olarak gelişme yolculuğumda değerli yol arkadaşlarına sahip olmak büyük bir zenginlik değil mi?