Yerine getirilmeyen verilen sözler olur. Bu sözü yerine getirmek için uğraşır çabalarsın ancak, bütün çaba ve gayretine rağmen gücün yetmeyebilir. Kıvırmaya gerek olmadan benim gücüm yetmedi. Demesini bilmelisin. Ki, bu samimiyettir.

Bunun yanında savsaklamak, işi yapmamak için ipe un serenleri de ayrı görmek durumundayız değil mi?

Zaman zaman böylesi hal içinde umduğunu bulamamakla hayal kırıklığına uğradığımız oluyor mu? Olmaz olur mu amiyane ifade ile gırla…

Herkesi kendi halince kabul edip hoş görmek durumunda mıyız?

Ancak, her ne olursa olsun karşı tarafı anlamaz hatta bir şekilde kabullenir. Diye baştan savamayız. Böylesi bir durum deve kuşu gibi bütün gövde dışarıda iken başını kuma sokarak saklanmaya benzer.

Gerçekçi ve her doğru olanı ifade etmeliyiz. Ki, sonradan sahip çıkmayacağımız duruma düşmeyelim. Öz olan doğru olanı ifade etmektir. Mazeret ancak, kaçış kapısıdır. Kaçmanın sonunda ne ile karşılaşacağını bilemezsin.

Çok önemli mazeretimizi izah edemezsek o zaman mizaha mı dökeriz?

Bir amca bana;

--- Nasıl izah edeceğimi bilemiyorum. Deyince, ben de;

--- Bu saatten sonra yapılan izah, izah olmaktan çıkar. Ancak, mizah olur. Dedim.

Neden izah edeceksin ki, eğer gösterdiğin mazeret ve izahı dayanaksız olursa komik duruma düşmen aşikârdır.

Ne demişler;

“İNSANLAR İZAH EDEMEDİKLERİNİ MİZAH EDERLER.”

Kimileri uzun uzadıya sayfalarca yazmayı tercih eder.

Kimileri ise kelimelerden, cümlelerden tasarruf edip şiir yazarlar.

Kimileri çizgilerle karikatürize eder.

Kimi de benim gibi sohbet köşesinde sizlerle izahı, mizahı buraya konduruverir.

Kimileri de zoraki sırıtarak pozunu verir. O anını dondurur.

Başkaları ise hayatını rolünü oynayarak tiyatrocu gibi rol yapar.

Rolümüzü yapmak zorundayız.

Hayat bu başka çaremiz de yoktur.

Dünleri tecrübe birikimi olarak yan cebimize koyarken bir gün kullanabileceğimizi düşünürüz.

Dününde böyle idi, bugün böyle oldu. Dün ile bugün yarının aynası olacağını unutmamak için yan cebimize koyarız.

Bir zamanlar yazmıştım.

**

Ne kazanınca şımaracak,

Ne kaybedince ağlayacak,

Ne de dünyevi kaygılar için yalvaracak,

Değilim,

Ve durmaksızın yürüyoruz,

Yalan dünyanın, yalan insanı olmamalıyız,

Cenabı Allah’ın habibim!

Dediği Resul çizgisinde yürümeliyiz.

Onun sadık dostu Hz. Ebubekir (ra) gibi vefalıyı,

Hz. Ali (ra) gibi cesaret abidesini,

Hz. Osman(ra) gibi hayâ sahibini,

Hz. Ömer(ra) gibi adalet timsalini,

Örnek alan arkadaş, dost, hısım akraba, konu komşu mu ararız?

İnşallah aramadan buluruz, bulmak zorundayız.

Bulamazsak, bir yerde yanlış yaptığımızı daha ötesi özümüzden, inancımızdan uzaklaştığımızı kabul etmeliyiz.

Yazımız uzatmadan ve siz kıymetli okuyucularım sıkmadan noktayı koyabilmeliyim. Takıntı yapmamalıyız.

Derken;

Önceliklerimizi, eğlenceliklerle karıştırmamalıyız.

Ki, mizaha varan gülünç duruma da düşmemeliyiz.

Sahi nasıl izahımız, mizah mı oldu?

O zaman gırgırı keselim

Gargara yapıp tükürmeyelim.

Ne buyurdunuz?