Geçen hafta özel banka şubesine para yatıracağım. Kartı ve kimliği verdim şu kadar para yatıracağım. Dedim. Sonrasında;

--- Bakar mısın bir eksiklik mi var? Deyince veznedar hanım;

--- Bu kimlik sizin değil ki, size bilgi vereyim. Dedi.. Ben ısrar etmeme rağmen yine aynı şekilde inat ediyordu;

--- Hayır, olamaz beyefendi resimdeki kişi sen değilsin!

--- Tamam, anladım doğru söylüyorsun hanım kızım, karşında duran ben değilim. Sizin bana “ bu resimdeki kişi sen değilsin!” demede haklısın. Size hak veriyorum.

Ancak, yapacağım bir şey yok. Elimdeki bulunan ben bu! Yıllar bizi yordu, yontu, attı tuttu ve sonuçta bu hale getirdi. Tekrar ediyorum elde bulunan bu!

--- Beyefendi özür dilerim sizi üzmek için söylemedim. Bizimkisi tedbirden.

--- Eyvallah, veznedar hanım, bizimkisi de takdirden!

Aramızda geçen bu konuşmayı, gazetede köşemde paylaşacağım. Sizlere kolay gelsin diyerek bankadan ayrıldım.

*

Bilmeyince benim “ben “ olduğumu.

Görmeyince zamansız solduğumu!

Diyerek Ayser Özbakır şiirine başlamış. Demek ki benim gibi böylesi bir olayla karşılaşmış olabilir mi?

Bu arada biz yıllardır elimizde kalemle siyasi kadrolarımızla memleket insanının sorunlarını çözme noktasında çareler aradık.

Yeri geldi sevinçlere yeri geldi hüzünlere acılara ortak olduk. Hemşerilerimizle ağladık, hemşerilerimizle güldük. Yeri geldi kimsesizlerin kimsesi olduk.

*

Onun içindir ki, siz okuyucular olarak;

--- Yazılarında kendimizi buluyoruz. Diyebiliyorsunuz. Şiir eğer dağda pınarı anlatıyorsa suyun şırıltısını duymalısınız. Onun için asırlardır Köroğlu, Dadaloğlu,

Karacaoğlan okuma yazma bilmeyenlerin bile hafızasında yer edinerek bugüne kadar ulaşmaktadır.

Öte yandan Hoca Ahmet Yesevi'nin Hikmetleri, Âşık Paşanın, Pir Sultan Abdalın deyişleri, Yunus Emre'nin şiirleri bugün hala aynı mesajını iletmektedirler.

Türkçe Türk Milletinin ses bayrağıdır. Bu bayrağa eserlerinde sahip asırlar sonrada olsa yine yaşayacaklardır.

*

Zaman içinde Takdiri İlahi sevdiklerimiz, yakınlarımız aramızdan ayrılarak hakka yürüyorlar. Cemal Süreya;

Her ölüm erken ölümdür,

Biliyorum Tanrım!

Demiş diğer yanda hayat devam ediyor.

Geçmez Saatler!

Karşımda musibetin raksı,

O an kalbim sıkışıverir.

Bir hal olur ağlamaksı,

Gelip bana takışıverir.

Sonrası mı, sorma can.

Baskı, korku, stres ve heyecan,

Sanki dev dalgalar içindesin,

Çıkmazdasın ve kayıp olacan.

Boğazım yanıyor

Acı sarıyor bütün vücudumu.

Kan ter kalıyorsun,

Gözlediğim, beklediğim ümit.

Hayır, olsun, hayra karşı.

Dudaklarım kıpır kıpır.

Sabır ver Allah'ım sabır.

Tıp Fakültesi hastanesi,

Yoğun bakım ünitesi!

“Geçmez saatler,

Geçmez günler verme Ya Rabbi!”

Derdi rahmetli anacığım.

Geçmeyen saat, gün mü olurmuş.

Diye gülerdim.

İşte bu imiş,

Ne saat ne gün geçmiyor ana.

Hakkını helal et bana

Ne yaparsak yapalım.

Takdir, ancak Allah'ındır.

Sebebini işleyelim, tedbiri alalım

Nihayeti Ona bırakalım!

*

Demişim Necip Fazıl ise;

“Anladım işi; sanat Allah’ı aramakmış,

Marifet bu, gerisi yalnız çelik--çomakmış.”