Elhamdülillah! Allah’a yakınlaşma ve O’nun rızasına ulaşmanın ifadesi olan kurbanlarımızı kestiğimiz bayram günlerini geride bıraktık. Bizlerde Hz. Hacer validemizin samimiyetini, Hz. İbrahim’in sadakatini ve Hz. İsmail’in teslimiyetini örnek almaya çalıştık.

Ayrıca sevinme, sevindirme, gönül köprüleri inşa etme günü olan bayramlar, aynı zamanda anne-baba, akraba, yaşlı, yetimleri, mazlum ve mahzunları hatırlama ve gönüllerini hoşnut etme günleri olarak da bilinir.

Biz sevinç içinde bayramı idrak ederken, Gazze’de yaşayan kardeşlerimizin gözlerinden kanlı yaşlar akmaya devam etti. Kurban kesilecek hayvan bulmakta zorlandılar. Kurbanlıklar yerine İsrail vahşeti sonucu çocuklarını kurban olarak verdiler.

Filistin’de-Gazze’de yaşayanlar mihnet üstüne mihnet yaşamaktadırlar. İnsanlık ve Müslüman ülkeler ise tribünlerde slogan atan taraftar rollerini oynamaya devam etmektedir.

Ama bir yandan da dualarımız, niyazlarımız, beddualarımız arşa yükselmektedir.

Alvarlı Molla Lütfi Hazretlerinin:

 “Seyreyle güzel Kudret-i Mevla neler eyler, canan canan

Seyreyle güzel Kudret-i Mevla neler eyler, canan canan

Allah'a sığın Adl-i Teâlâ neler eyler

Allah'a sığın Adl-i Teâla neler eyler”

Mısralarında ifade ettiği Allah’ın yardımını beklemekteyiz.

 İlahi rahmetin sağanak olarak üzerimize yağması için neler yapmalıyız?

 Yeri geldi konumuz ile ilgili anlatılan bir anekdotu paylaşalım:

“1967 Arap-İsrail savaşında Araplar ciddi bir bozgun yaşadılar… 6 gün içerisinde ağır bir hezimete maruz kaldılar…

O sıra Ezher Üniversitesinde okuyan gençler Üstad Muhammed Ebu Zehra’yı ziyaret ediyor ve şu soruyu yöneltiyorlar:

-Efendim, Kur’an-ı Kerim’den öğrendiğimiz kadarı ile Müslümanlarla kâfirler arasında gerçekleşecek savaşta, Allah’ın Müslümanlara melekler ordusu ile yardım edeceği vaad ediliyor. Ancak bu son savaşta gördük ki böylesi bir yardım gerçekleşmedi. Bunu nasıl anlamak lazım?

Üstad Muhammed Ebu Zehra:

-Gençler, Allah’ın kitabında vaad ettiği gibi meleklerini savaş meydanına göndermesine gönderdi de, gelen melekler duruma baktılar, hangi taraf Müslüman, hangisi değil, belli olmadığı için bırakıp gittiler, diyor.”


Neler yapmalıyız?

Önce Müslümanlar olarak içine düştüğümüz acizliğin nedenlerini sorgulamamız gerekmektedir.

Öğrenilmiş çaresizliğimizi, tükenmişlik sendromumuzu, şahsi ve dünyevi korkularımızı, endişelerimizi ve kaygılarımızı en önemli nedenler olarak sıralayabiliriz. Hatta ümmetin parça parça olmasını ve yöneticilerin duyarsızlığını da buna ilave edebiliriz.

Ama bu tanılar acılarımızı dindirmediği gibi masumların kanlarının dökülmesine de bir son ver(e)miyor.

Çare?

Önce niyetlerimizi düzeltmek.

Gazze’de yaşayanların mücadelesini, azmini örnek almak.

Elele vermek, tek yürek olmak.

En önemlisi de temizlenmek ve temiz olmak. İstiğfar etmek.

Hem kavli hem de fiili dua etmek.

“Sen Yoksan Bir Eksiğiz, Sen Varsan Her Şey Tamam!”

Düsturu ile hareket edersek Allah Müslümanlara yardımını esirgemeyecektir.

İşte o zaman şairin dediği gibi gam ve kederler misafir olarak üst üste gelmeyecektir.

Şair Rasih’in “üstüne” redifli gazelindeki beyit:

Dilde gam var şimdilik lutfeyle gelme ey sürûr

Olamaz bir hânede mihmân mihmân üstüne”

(Ey mutluluk, kalbimde keder var şimdilik bir iyilik et ve gelme.

Çünkü bir hânede misafir üstüne misafir olmaz)

Selam ve dua ile…