“Asrın Felaketi” olarak adlandırılan yaşadığımız deprem insanlarımızın hafızasında silinmez izler bıraktı. Ruhlarımız üzerindeki örtüyü kaldırdı. Bir tarafta çaresiz, kimsesiz, yakınlarının acısını yüreklerinde taşıyan, tasa, endişe ve travma yaşayanlar, ölüm korkusunu yanı başlarında hissedenler. Enkazın başında umutla bekleyenler. Ellerini, yaşatan ve yaratan Allah’a açanlar.  Felaketi fırsata çevirip, sabun biriktirenler. Ahiret için azık derdinde olanlar.

 Diğer yanda hırs, haz, hız, hedonizm ve egoizmin kıskacında olup, depremzedelerin mağduriyetlerini çaresizliklerini ya da mahkûmiyetlerini arsızca paraya çevirmek isteyenler.

Gecenin gündüze nöbetini devretmeye hazırlandığı zamanda insanlar depremle oradan oraya savruldular. Dışarıya çıkabilenler şakır şakır yağmurun altında iliklerine kadar ıslandı. Canlar gidiyor, can pazarı yaşanıyor, canhıraş çığlıklar duyuluyor.  O dem de feryat ve ahlar göğe yükseliyor. Dualar ediliyor.

        Geçen hafta depremin vurduğu Maraş ve Antep’e gittik. Bölgede ilk ziyaret ettiğimiz yer Kahramanmaraş oldu. İşte gözümüze çarpanlar.

Kahramanmaraş

Nurdağı’ndan Maraş’a gelirken, yolun fay hattının geçtiği bölümünün yaklaşık yarım metre aşağıya düşmesi depremin şiddetini yeterince anlatıyordu. Yine orta refüjdeki aydınlatma direklerinin “secde” eder gibi kırılıp yerlerde yatması dehşet vericiydi.

Maraş’ın kalbinin attığı yerler Trabzon, Azerbaycan ve Kıbrıs caddeleri enkaz yığınına dönmüş, iş makineleri çalışıyordu.

Enkaz altındakileri canlı kurtarmak umudu ile üstte etten duvar örenler artık yoktu. Çünkü enkaz kaldırma aşamasına gelinmişti. Kepçeler bin bir hatıra ile yüklü yaşanmışlıkları kamyonlara dolduruyor, uzaklara doğru taşıyordu. Bazen bir kamyondan sarkan bir battaniye sizi derin düşüncelere daldırıyordu.

Depremin ilk gününde rahmet ve vahdet esintilerine şahit olunmuş. Özellikle, Sütçü İmam Üniversitesi sırılsıklam ıslanan insanlara kapılarını açmışlar.

“Yoksulluk Elbisesini” giyen zengin-fakir, hoca-öğrenci, amir-memur herkes ya kahvaltı, ya yemek ya da çay kuyruğunda eşitlenmişler.

Bu arada Maraş’ta üniversitede 10 bin kişiye günlük yemek veren İlkseç Vakfı, yine Konya merkezli Dosteli Derneği ile Şems-i Mevlana Vakfı’nın çalışmaları ile binlerce kişiye hizmet vermeleri duyarlı Müslümanların “Haydi İşbaşına” bilincine iyi bir örnek.

Deprem nedeniyle hastaneye sığınan ailelerin çocuklarına psikolojik destek sağlayan gönüllülere yardımcı olmak için kendileri de depremzede olmalarına rağmen talepte bulunmalarına şahit olmak “insan insanın umududur ”sözünün ne kadar doğru olduğunu bize öğretiyordu.

Ama Maraş hayatın tozpembe değil, toz duman olduğunu bize gösterdi. Hüzünlendik, kederlendik.

İnsanlar, ya başka illere gitmişler, ya çadırlarda ya da konteynerlerde yaşıyorlar.

Nurdağı

Gaziantep’in ticari hayatının canlı olduğu ilçelerinden biri olan Nurdağı’nda deprem sonrası ölüm sessizliği hâkim. İlçede depremde 10 binin üzerinde insanımızın hayatını kaybettiği söyleniyor.

İlçenin yerinin deprem sonrası taşınması gündemde. Köylerde hasarın büyük olduğunu bizzat gördük. Çakmak köyünde ayakta bina kalmamış. Hayatını kaybedenler. Enkazın başında çadırda hayata tutunmaya çalışanlar.

Gaziantep’in gökyüzünü aydınlatan yıldızı Ükkaşe hazretlerinin türbesinin de depremden hasar gördüğü haberini alınca üzüldük..

 Bir dostumuza geçmiş olsun dileklerimiz iletmek için uğradığımız Nogaylar köyünde depremin daha az hasar verdiğine şahitlik ettik.

Nizip

Gaziantep’in sabun, Antep fıstığı ve zeytinyağı ile ünlü ilçesi Nizip’e gelince. Nizip’e ulaştığımız gün Hatay’daki depremi (6.4) yaşadık. İnsanlar, depremin ardından hemen sokağa fırladılar. En emin yer gördükleri parklara ve arabalara sığındılar.

İnsanlar sıkışmış ve daralmış bir biçimde panik halinde caddeleri doldurdular. Çoğu o geceyi dışarda geçirdi.

Aslında, Nizip ‘te ilk depremlerde bir bina dışında yıkılan bina olmamış. Yıkılan binadan yirminin üzerinde ceset çıkarılmış. Depremin neden olduğu travma hayatlarını derinde etkilemiş. Bunu görüyorsunuz.

Sonuç olarak depremler bizim için hem hüzün hem de umut oldu.”Tefekkür,tedbir,tevbe,tevekkül” tavsiyesinin şartlarını yerine  getirmek tek kurtuluş reçetemiz..

Selam ve dua ile…