Oturmuştu bir köşeye, suskun ve mahzun,
Kur’an dudaklarında, gözlerinde hüzün.
Bir parça ekmek yoktu, suya bile hasret,
O sabrı kuşanmış, bekliyordu güzel gün.
Günler geçti, gönlü hâlâ nurla doluydu,
Ne açlık ne susuzluk imana dokundu.
Tebük’te infak eden, orduyu doyuran,
Bugün lokmaya bile muhtaç oluyordu.
O gece gözleri daldı, uyudu anda,
Bir koridordan geçti, önünde nur yandı.
Efendimiz bekliyor, Ebu Bekir yanda,
Ömer ve sahabe, safına katılmıştı.
“Geldin mi Osman?” dedi gülümseyerek,
“Geldim ya Resulallah,” dedi içi titrek.
“Aç mı bıraktılar, susuz mu koydular?”
“Evet ya Resulallah,”gözü nemlenerek.
“Camiye bile almıyor, engelleyerek
Dedi Efendim, yüreği ona yanarak.
“Evet ya Resulallah,” der, inledi Osman,
Bu zulmün gölgesinde sabırla yanarak.
Peygamber gülümsedi, âlem rahmet doldu,
“O zaman orucunu bozma sen,” buyurdu.
“Şehadet soframızda yerin hazır Osman,
Akşam seni iftara bekliyoruz bizde.”
Ve sabah oldu, vakit şehadet vaktiydi,
Gökler açıldı, canı Rahman’a vermişti.
Zalimler zannediyordu, Osman yenildi,
Oysa o, en güzel iftara davetliydi.