Yorum, hukuk metnini anlamlandırma faaliyetidir. Yorum faaliyeti, hukukun olmazsa olmazıdır. En açık gibi görünen hukuki metinler dahi yoruma muhtaçtır. Ben Ankara Hukuk’ta 1.sınıf öğrencisi iken, bir hocamız, belediyelerin, yaptıkları yeşil alan ve parklara “parka taşıtla girilmez” yazılı uyarı levhaları koymaları örneğini vermişti. Bu basit gibi görünen kuralın bile yoruma muhtaç olduğunu söylemişti.

Gerçekten de öyle… Örneğin; bisiklet taşıt mıdır ya da bebek arabası taşıt mıdır? Bunlar yoruma muhtaçtır. Eğer bebek arabası taşıt kapsamında değerlendirilirse, bebek arabası ile parkta çocuğunu gezdiren bir anne, kuralı ihlal etmiş sayılacak ve belki de yaptırımla karşı karşıya kalacaktır. Dolayısıyla en basit gibi görünen hukuki metinler dahi yoruma muhtaçtır.

Hukukta yorum konusuna değinip de Hz. Ömer’i anmamak olmaz. Bir gün Hz. Ömer’in huzuruna bir hırsız getirilir. Kur’an’da hırsızlık suçunun cezası hırsızın elinin kesilmesidir. Fakat Hz. Ömer, hırsızın elinin kesilmesi yönünde hüküm kurmaz. “Kıtlık zamanı olduğu için adam aç, ondan çalmış” der.

Burada Hz. Ömer’in Kur’an’ın hükmünü çiğnediği söylenebilir mi?

Tabii ki de hayır… İslam Halifesi adil Ömer, değil Kur’an’ın hükmünü çiğnemek, Kur’an’ın bir harfi için bile canını feda eder. Burada mevzu, Kur’an’ın hükmünün çiğnenmesi mevzusu değildir. Haşa Hz. Ömer’in Kur’an’ın hükmünü değiştirmesi hiç değildir. Böyle bir şey söz konusu bile olamaz. Hz. Ömer’in haşa Kur’an’ın hükmünü değiştirdiği ya da hükmü çiğnediği yönünde bir iddia, olsa olsa bir safsatadır. Buradaki asıl mevzu, Hz. Ömer’in somut olay adaletini tesis etmesi meselesidir. Hz. Ömer, metnin sadece lafzına bağlı kalmamış, metni ve hırsızlık olayının gerçekleşme şekli ile koşullarını, ayrıca suçun şartlarının oluşup oluşmadığı mevzusunu bir bütün olarak değerlendirmiş ve bütüncül değerlendirme neticesinde hüküm kurmuştur.

İşte Hz. Ömer; sığ bir düşünceyle olayı detaylı incelemeden direkt hüküm kurmak yerine yorum faaliyetinde bulunmuş, somut olayın gerçekleştiği koşulları dikkate almış, hırsızlık suçunun oluşup oluşmadığını somut olay koşullarını da dikkate alarak değerlendirmiş ve adil bir hüküm kurmuştur.

Sonuç olarak bir hukuk metninin sadece lafzına takılıp, somut olayın özelliklerini ve o olayın gerçekleştiği koşulları dikkate almadan, suçun şartlarının oluşup oluşmadığına dolayısıyla da suçun oluşup oluşmadığına yönelik bir inceleme yapmadan hüküm kurmak, çoğu zaman adalet değil zulümdür.

Yine Ankara Hukuk’ta öğrenciyken bir hocamız; Fransa’da bir savcının, Fransa’da yaşayan Müslüman göçmenler hakkında, çocuklarını sünnet ettikleri gerekçesiyle “kasten yaralama” suçundan dava açtığını söylemişti.

Eğer metin bir yoruma tabi tutulmaz, somut olay koşulları değerlendirilmezse, Fransız savcı haklıdır. Çünkü sünnet eyleminde, yaralama suçunun lafzındaki şartlar sağlanır.

Ama bu kuralın uygulanmasının adil olduğu söylenebilir mi? Ne yani Müslüman bir baba, 2 yaşındaki oğlunu, dininin gereği olarak sünnet ettirdi diye hapis mi yatsın? Böyle saçmalık mı olur?

Sözün özü; bir hukuk kuralı düşünelim… Bu kural; anayasa, kanun, yönetmelik veya herhangi bir hukuk metni olabilir. Eğer hukuk uygulayıcısı, bu kuralın lafzına körü körüne bağlı kalır, somut olayın koşulları ile gerçekleştiği şartları göz önünde bulundurmazsa ve kuralı sadece lafız ekseninde uygularsa, adalet değil, zulmeder. Ayrıca bu zihniyet, gerek İslam dünyasında gerekse de bütün dünyada sığ düşünen katı akımları ve hareketleri doğurur. Nitekim bugün gerek İslam dünyasının gerekse de tüm dünyanın karşı karşıya kaldığı bazı sığ düşünceli akımlar ve hareketlerin çıkış noktasında, bu katı lafızcı zihniyetin etkileri vardır.

Onun için ülke olarak daha adil bir hukuk sistemi inşa etmek ve daha adil ve iyi işleyen bir bürokratik sistemi kurmak istiyorsak, başta hakim ve savcılarımız olmak üzere, bütün hukuk ve kanun uygulayıcılarının; olaylara geniş perspektiften bakabilen, somut olay koşullarına nüfuz edebilen ve onları dikkate alan, hukukta yorum yöntemlerini etkili bir biçimde kullanan, muhakeme gücü yüksek, çevresinde olup bitenlere duyarlı, insanını tanıyan, felsefi ve sosyolojik okuma derinliği olan bir paradigmayla yetiştirilmeleri gerekiyor… Vesselam…