YUNUS EMRE’NİN DÖNÜŞÜ

Abone Ol

Yunus kırkına varınca bu yoldan ırdı,

Halbuki Mevlâ Teâla onu cihana verdi,

Allah-u Teala onun ismini zat-ı ilahide söyledi,

Bin bir meleğe duyurdu ismini

Nur eyledi cismini.

-

Bazen insan boşluğa düşer,

Sorular gelir aklına,

Acaba oldum mu, olamadım mı?

Ben ne idim, ne olacağım diye.

-

Yunus Emre’nin de aklına, bu sorular geldi,

Kendini oyalamaya, sormaya başladı,

Otuz yıl hizmet edip bir gün,

İlerleme olmadı, manevi halimde,

Zannıyla uzaklara gitti, üzüntüyle.

-

Nere Yunus, buğdayı satmadan nere?

Uğraştın durdun, bizi dahi sildin nere?

Semeresini yemeden, nere gidersin?

Hamdın, tam olgunlaşıcakken, nere gidersin?

-

Layık olamadım düşüncesiyle, sessiz sedasız,

Terk eyledi, Tapduk Emre Dergâhını,

Uzaklara gitti, dağ, tepe yol aldı,

Epey zaman dolandı, iki  kişiyle karşılaştı,

Çok sevip onları dost oldu.

-

Onlar da hakikati, kemâle erme yerini arıyor,

O diyar, bu diyar geziyor,

Kendilerinin ait olacakları o yer için,

Hiç durmadan dolaşıyorlardı.

-

Karınları acıktı, yanlarında yiyecek yoktu,

Dervişin birisi dua etti, önlerine sofra kondu,

Gönderilen nimeti yediler,

Rab’lerine bolca şükür ettiler.

-

Yıllarca hizmet eden Yunus, bu olaya şaşırdı,

Bu iki adam, hizmet de etmemişlerdi,

Tapduk Emre’nin dergâhından ayrıldığı için,

Doğru karar aldığını düşündü bir an.

-

Bir gün sonra, üç arkadaşın karnı yine acıkmıştı,

Diğer derviş, dua etmeye başladı,

Duayla birlikte, bir başka sofra önlerine geldi,

Öyle ki bu yemekler, nefisti ötekinden,

Yine karınları doymuştu.

-

Sonraki gün dua etme sırası Yunus’taydı

“Hadi bakalım, sıra sende!” dediler,

Yunus, şaşırdı, panikledi:”Ben bilmem

Dua edemem, nasıl ederim?” der.

-

Kabul etmediler ve çaresiz kapattı gözlerini,

Ellerini açtı ve Hakk’a dedi ki :

”Ya İlâhi, bu iki arkadaş,

Ne için dua ettilerse, onun hürmetine,

Benim de duamı, kabul eyle, bir sofra gönder bize!”

-

Elini yüzüne çaldı, amin dediler,

Gözlerini açtılar, bir de baksalar ki,

On kişilik, büyük ziyafet sofrası,

Duruyordu önlerinde.

-

Hepsi şaşırdılar ve Yunus’a sordular:

“Nasıl dua ettin sen, hani dua bilmezdin?”

Yunus:“ Önce siz söyleyin, nasıl dua ettiniz?

Ben, sizden sonra söyleyeyim!” der.

-

Onlarda:”Tapduk Emre’nin dergâhında,

Yunus derler, bir derviş var,

Otuz yıldır ihlasla odun taşırmış dergâha,

Onun hürmetine dua ettik, istedik”

-

Yunus, çok şaşırmış, heyecanlanmıştı,

“Eyvah! Ben ne yaptım?” dedi.

Hemen karar verdi ve Tapduk Emre’nin,

Dergâhına dönmek istedi.

-

Ne yaptınız bana, ne yaptınız?

Dokundunuz ağlattınız,

Kendini arayan, şu garibi,

Bir duayla, uykusundan uyandırdınız!

-

Uzun zamandan sonra dergâha döndü,

Kapısını çaldı, Tapduk Emre’nin hanımı kapıyı açtı,

Valide Sultan ona:

“Yunus, neden terk eyledin Şeyh’ini?

Üzdün kalbini kırdın onun?”

Yunus üzüntülü, gözleri yaşlı ses edemedi.

-

Valide Sultan, Yunus’a dedi:

“Sabah namazına kalkacak şimdi,

Gözleri de görmez oldu Şeyh’imin,

Kapının eşiğine yat sen,

Ayağına takılacak, soracaktır,

Bu kimdir derse, bende ona Yunus diyecem,

Eğer, bizim Yunus mu derse kalırsın,

Sadece, hangi Yunus derse, ses etmeden çeker gidersin” dedi.

-

Tapduk Emre kalkmıştı,

Eşiği geçerken ayağı takıldı:” Kimdir bu?”

Eşi cevapladı:” Yunus’tur.”

Yüreği ağzından çıkacaktı Yunus’un,

Yüzüme bak ki çiçekler açsın gönlümde,

Pişmanlığım dağdan kopup gelen çığ gibi,

Baharlar donansın, çağıltılı akan Şeyh’imin sevgi dolu sesiyle,

Ağzından çıkacak gül iksiri gibi lafı bekledi:

“Bizim Yunus mu?”

-

Eline kapandı, öptü öptü ağladı,

Yunus’a: “Oğlum Yunus, meyve ham mı, olgun mu olduğunu,

Kendisi bilmez, bahçıvanı bilir.

Bir talebenin, kemâle erdiğini de ancak hocası iyi bilir.

-

Tapduk Emrenin kapısından ayrıldı,

Sırrı sübhanın sırrından,

Sonra pişman oldu geri döndü geri,

Tapduk Emre sordu ismini,

Kabul eyledi kusuru cismini,

Nur eyledi Rabbim onun cismini.

-

Ama bu hakikatlere ermesi,

Gayretinin azalmaması,

Kendisini farklı hissetmemesi için,

Belli bir zaman izler, onu ilerletir,

Hakikati gizler ki, kemâlâta ermesi ve

Onu daha ilerilere taşımak içindir.”

-

Teselli bulmuştu yaralarına merhem olan,

Buhranlarından arınmış efsunlu sözlerinde,

Derman ararken dermanı buldurdu Horasan erleri,

Dönüşü arayışına , hasretine.

-

Yunus Emre özel birisiydi!..

Ömrünü Hakk’ı, hakikati aramakla geçirmiş,

Bu uğurda hayatı boyunca hizmet etmekten,

Yılmamıştı Yunus Emre!..

-

Eğer söz tutsaydı,

O pirin kapısına baş koysaydı,

Her işini mevlaya salsa,

Eğer böyle olsaydı,

Dünyaya ismi duyurulurdu,

Hizmeti ağlaya duyurulurdu.

-

Yunus Emre mescit ve medrese eğitimi aldı,

Öğrendi daha sonra, ince ince her ilmi.

Farsçayı iyi bilir, Kur’an ve sünnete sıkı bağlıydı,

Lakin Hoca Ahmet Yesevi gibi şiirlerinde,

Anadolu türkçesini kullandı,

Türkçenin edebi bir dil haline gelmesinde, çığır açtı.

-

Kullandığı üslup son derece mütevazi,

Çağları aşarak gelen tesirli dili,

Tekke şiiri geleneği,

Uzanmıştı günümüze dek, ince sadeliği.

-

Yunus bugün dahi aşılamayan,

Büyük bir zirve oldu,

Yunusun yalın türkçeyle söylediği

yakarışları, iksir gibi,

Müthiş bir lezzet arzetmekte,

Dinleyen gönülleri sevince,

Derin düşünceye sevk etmekte