Turan’a (Özbekistan) Vefa Yolculuğu- 3

Abone Ol

Uluğ Bey: Türk matematikçilerinden ve Timur İmparatorluğu'nun 4. Sultanı olan Uluğ Bey'in asıl adı Muhammed Taragay'dır. Timur tarafından sevilmesi nedeniyle kendisine bu isim verilmiştir. Kendisi aynı zamanda Timur'un torunudur. 1393 senesinde Sultaniye kentinde dünyaya geldiği rivayet edilir.

Uluğ Bey Rasathanesi, Timur İmparatorluğu'nun 4. Sultanı olan matematikçi ve astronomi bilgini Uluğ Bey tarafından yaptırılmıştır. 1421 yılında inşa edilen rasathane 3 katlı ve silindirik bir yapıya sahiptir.

Uluğ Bey matematikçi, astronom, edip ve şair olmasının yanı sıra Kur’ân-ı Kerîm’i yedi kıraat üzere okuyacak kadar kıraat ilmine vâkıftı. Döneminin her alanda başarılı din, ilim, sanat ve edebiyat âlimlerini davet ederek bol ihsanlarda bulunmuş, kendisi de onlardan çok istifade etmiştir. Kadızâde-i Rûmî, Cemşîd el-Kâşî ve Ali Kuşçu bunların en meşhurlarıdır. Uluğ Bey’in saray şairleri arasında İsmet-i Buhârî ile Çağatay şiirinin ilk önemli şairi Sekkâkî’nin özel bir yeri vardı. Sekkâkî, Uluğ Bey için yazdığı kasidede, “Felek ne kadar dönerse dönsün / Ne senin gibi âlim bir hükümdar ne de benim gibi bir Türk şairi gelecektir” diyerek hem onu hem kendini övmüştür. Matematik ve astronomi alanındaki üstün başarılarının yanında Uluğ Bey’in mimaride bıraktığı eşsiz eserlerin bir kısmı zamanımıza ulaşmıştır. 1417-1420 yılları arasında biri Buhara’da, diğeri Semerkant’ta iki medrese yaptırmış ve geniş vakıflarla bunları desteklemiştir. Ayrıca Semerkant’ın Registan’ında bugüne kadar gelmeyen bir hankah, bir hamam ve geniş bahçeler içinde iki saray inşa ettirmiştir. Gıyâseddin el-Kâşî’nin Semerkant Medresesi’ndeki ilmî faaliyetleri konu alan mektubundan anlaşıldığına göre her alanda çağının en meşhur ilim adamlarının ders okuttuğu bu medresede riyâzî ilimlere ayrı bir değer verilmekteydi. Uluğ Bey’in de bu derslere iştirak ettiği ve zaman zaman ders verdiği bilinmektedir (Sayılı, Uluğ Bey, s. 78-79). Uluğ Bey döneminde faaliyetlerini sürdüren bu medrese onun ölümünden sonra giderek önemini yitirmiştir

Resim 14: Uluğ bey heykeli  (Semerkant)

Semerkant Rasathanesinin inşası 1421 tarihinde tamamlandı. Bu rasathane uzun yıllar bilimin farklı dallarında yapılan araştırmaların merkezi oldu. Uluğ Bey, kurmuş olduğu bu rasathane ve medrese için devrin önemli bilim insanlarını araştırma ve incelemeler için Semerkant’a davet edip, onları rasathanede çalışmaya teşvik etti.

Bu rasathanede Kadızade Rumi, Gıyaseddin Cemşid El Kaşi, Ali Kuşcu gibi devrin önemli bilim insanları araştırma, inceleme ve gözlemler yaptı. 1424-1436 tarihleri arasındaki 12 yıllık sürede Semerkant rasathanesinde icra edilen gözlemler daha sonra Uluğ Bey Zici adıyla bir eserde toplandı.

Resim 15: Uluğbey rasathanesinden bir görüntü

İmam Buhari: 13 Şevval 194 (20 Temmuz 810) Cuma günü Buhara’da doğdu. Dedesinin dedesi olan Berdizbeh Mecûsî idi. Onun oğlu Mugīre, Buhara Valisi Cu‘feli Yemân vasıtasıyla müslüman oldu. Buhârî bundan dolayı Cu‘fî nisbesiyle de anılmıştır. Dedesi İbrâhim hakkında fazla bilgi bulunmamakla beraber babası İsmâil’in Mâlik b. Enes ve Abdullah b. Mübârek gibi âlimlerden hadis öğrenen bir kişi olduğu bilinmekte ve Buhârî henüz çocukken vefat ettiği, hadise dair bazı kitaplarının oğluna intikal ettiği anlaşılmaktadır. Annesinin ise duası makbul dindar bir kadın olduğu zikredilmektedir. Buhârî’nin uzun seyahatleri sonunda derlediği hadislerle geniş bir kütüphane meydana getirdiği ve seyahatleri esnasında kitaplarını imkân nisbetinde yanında taşıdığı anlaşılmaktadır. Câriyesinin, odasında adım atacak yer bulunmadığından şikâyet etmesi, bir gece uyumayıp o güne kadar yazdığı hadisleri hesapladığını ve senedleri muttasıl 200.000 hadis kaydetmiş olduğunu söylemesi de bunu göstermektedir (Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XII, 411, 412, 452). Yazdığı hadislerin kitaplarda kalmayıp onları hâfızasına nakşettiğini gösteren en iyi örneklerden biri Bağdat’ta verdiği imtihandır. İbn Adî’nin rivayetine göre, Buhârî’nin Bağdat’a geldiğini duyan muhaddisler 100 hadisin sened ve metinlerini birbirine karıştırarak bunları on kişiye verdiler ve onlara Buhârî toplantı yerine gelince bu hadisleri sırayla sormalarını söylediler. Bu on kişi tesbit edilen hadisleri çeşitli İslâm ülkelerinden gelmiş olan muhaddislerin huzurunda okuyarak bunların mahiyeti hakkında bilgi istediler. Buhârî onlara bu hadislerin hiçbirini okunduğu şekliyle bilmediğini belirttikten sonra, ilk soruyu yönelten kimseden başlayarak, sordukları hadislerin sened ve metinlerinin doğrusunu her birine ayrı ayrı söyledi. Buhârî hakkında tereddüdü olanlar onun nasıl bir hâfıza gücüne ve ne kadar geniş bir hadis kültürüne sahip olduğunu gördüler. İmam Buhari Türbesi, Semerkant’ın 20 kilometre kuzeyinde yer alan Khoja İsmail köyünde bulunuyor.

Resim 16: İmam Buhari Türbesi (Semerkant).

6.Gün 25 Mayıs 2024: SEMERKANT -BUHARA

 Semerkant turu devam.  Sıyap pazarında alış veriş imkanı.   11:19 da  Afrasiyab hızlı treni ile Buhara'ya  yola çıkış. 13:02 da varış. (1 Saat 43 Dk)

Buhara’ya varış.  Seyyid Emir Külâl, Şah’i Nakşibend K.S. ve valideleri, Buhara Emirlerinin yazlık sarayı “Sitorai Mohi Hossa” gezileri. Akşam yemeği sonrasi otelde konaklanma.

 Abdülhalık Gücdüvani (K.S) :  Buhara yakınında Gucdevan isminde bir küçük kasabada doğmuştur. Babası Malatya'dan Orta Asya'ya taşınmış bir fakih'dir. Buhara'da tefsir eğitimi alırken Nakşibendi tarikatının silsilesinde yer alan Yusuf Hemedani ile tanıştı. Hemedani'den Nakşibendi tarikatını öğrendi ve daha sonra Nakşibendi tarikatını sistemleştirerek, genişletti.Farsçada "Kelimat-ı kudsiye" denilen On Bir ana tarikat kuralını Nakşibendi tarikat kuralı haline getirmiştir. 1179 yılında Gucdevan'da öldü. Buhara şehir merkezine 50 km. mesafedeki Gijduvan kasabasında türbesi bulunur.

 

Resim 17: Sisileyi Nakşibendiyeden Abdülhalik Güvdüvanı Kabri (Gücdüvan, Buhara)

Arif Rivgeri (K.S) :Gucdüvân ve Buhara yakınlarında bulunan (günümüzde Şâfirkan şehrine bağlı) Rîvger köyünde doğdu ve burada öldü. Hâcegân tarikatının kurucusu kabul edilen Abdülhâliḳ-ı Gucdüvânî’nin dört büyük halifesinden biri, Mahmûd-ı İncîrfağnevî’nin de şeyhidir. Nakşibendiyye tarikatının kurucusu Bahâeddin Nakşibend’in tarikat silsilesi Rîvgerî vasıtası ile Gucdüvânî’ye ulaşır. Bu açıdan Ârif-i Rîvgerî’nin Nakşibendiyye tarikatı tarihinde önemli bir yeri vardır.

Resim 18: Silsileyi Nakşibendiyeden Arif Rivgeri (K.S) (Buhara)

Mahmud Encir Fağnevi (K.S): VI. (XII.) yüzyılda önemli bir dinî kültür merkezi olan Buhara yakınlarındaki Vâbkîne (Vâbkene) kasabasının İncirfağne köyünde doğdu. Asıl adı Mahmud’dur. Genç yaşlarında yerleştiği Vâbkîne’de sıvacılık yaparak hayatını kazanmaya başladı. Hâcegân silsilesinden Ârif-i Rîvgerî ile tanışıp kısa zamanda onun en seçkin müridi ve birinci halifesi oldu. Doğduğu yere nisbetle Fağnevî nisbesiyle tanındı. Rîvgerî ölüm döşeğinde iken onun iznini alarak Hâcegân silsilesinde ilk defa zikr-i alenîyi (cehrî zikir) icra etmeye başladı. Şeyhinin ölümünden sonra kendi müridleriyle birlikte bir camide aynı usul üzere zikir yaptı. Zamanın büyük âlimlerinden Mevlânâ Hafîzüddin bu işe niçin teşebbüs ettiğini sorduğunda Fağnevî, “Uyumuşların uyanarak, gafillerin şuurlanarak zikirle yola gelmeleri, şeriat ve tarikat caddesine girmeleri, bütün hayırların anahtarı ve saadetlerin aslı olan hakiki tövbe ve inâbete rağbet etmeleri için” şeklinde cevap vermişti. Bu cevabı beğenen Mevlânâ Hafîzüddin’in cehrî zikrin kime yaraştığını sorması üzerine de, “Dili yalan ve dedikodudan, midesi haram lokma ve şüpheli gıdadan, gönlü riya ve gösterişten ve sırrı Hak’tan gayrıya teveccühten pak olan kimseye münasiptir” demişti. 

Resim 19: Silsileyi Nakşibendiyeden Muhammed Encir Fğnevi  (K.S) (Buhara)

Seyit Emir Külal (K.S) :Gerçek adı Şemseddin'dir. Emir Külâl, Nakşibendiliğin ilk kuruluşundaki adı olan Hacegan tarikatının bir üyesiydi. Babası, Muhammed'in seyyid soyundan gelen sufi alimi Seyfeddin Hamza'ydı. Babasının ölümünden sonra İran'daki Külâl kabilesinin reisi olduğu için tam "Emir" unvanını almıştır. Saygın bir alim ve din adamı olarak ünü Çağatay Hanlığı'na yayılmış ve Emir Külâl daha bilinen adı haline gelmiştir. Külâl Farsçada çömlek yapan anlamına gelir.

Resim 20: Silsileyi Nakşibendiyeden Seyit Emir Külal(K.S) (Buhara)

Şahı Nakşibend Hazretleri (K.S): Hicrî 718 senesinin (Miladi, 1318) Muharrem ayında Buhâra’nın Kasr-ı Hinduvân köyünde doğdu. Nesebi, baba tarafından Resûlullah (s.a.s.) Efendimiz’e, anne tarafından ise Hz. Ebûbekir Sıddîk’a (r.a.) ulaşır.

Küçüklüğünde babası ile birlikte nakışçılık yaptığı için Nakşibend lâkabı ile meşhur oldu. Bâzı eserlerde, Nakşibend Hazretleri’nin hafî/gizli zikre uzun süre devam ettiği için kalbine “Allah” lâfzının nakşolunduğu ve bu yüzden Nakşibend (nakşedici) lâkabıyla anıldığı zikredilir.

Resim 21: Silsileyi Nakşibendiyeden Şahı Nakşibend  (K.S) (Buhara)

  7.Gün 27 Mayıs 2024: BUHARA

 Buhara, adeta antik İpek Yolu'nun incisi olarak parlıyor. Labirent gibi sokakları arasında dolaşırken, tarihi dokusunu ve mimari güzelliklerini keşfetmek için adeta bir zaman yolcusu olacaksınız. Arkhite Mosque'un yüksek kubbeleri altında, Samani Türbesi'nin etkileyici mimarisiyle karşılaştığınızda, geçmişin izlerini sürmek için bir neden bulacaksınız. Taşkent'ten Buhara'ya yapılan tren yolculuğu ise sadece bir ulaşım aracı değil, aynı zamanda Orta Asya'nın muazzam manzaralarını seyretme fırsatı sunan bir macera olacak.

 

Resim 22: Buhara’da bulunan Nakşi silsilesinden Allah dostlarının kabirlerinin vaziyet planı 

Buhara turu devam. Ismail Samani türbesi, Ayyup çeşmesi,  Ark kalesi, Bolo Havuz camii, Lebi Havuz, Poyi Kalon kompleksi: Kalan minaresi, Mir Arap medresesi, Kalan türbesi gezileri. Saat 14 00 da özel aracımızla Hiveye yola çıkış. (450 km). 6 saatlık yolculuktan sonra Hiveye ’ya varış.Akşam yemeği sonrasi otelde konaklanma.

Özbekistan'ın büyüleyici yerlerini keşfederken, sadece görsel bir şölenle değil, aynı zamanda damak zevkinizi de şımartacaksınız. Özbek mutfağı, pilavdan plov'a kadar uzanan geniş bir yelpazeye sahiptir. Geleneksel yemekleri tatmak, ülkenin kültürüne daha derin bir dokunuş katmanın harika bir yoludur. Lokal lezzetlerin ve restoranların keşfi, gastronomik bir macera sunacaktır.

Seyahatinizi planlarken dikkate almanız gereken bazı pratik bilgiler ve ipuçları da var. Vize ve seyahat düzenlemelerini önceden yapmak, en iyi seyahat zamanını seçmek ve yerel ulaşım ile konaklama konularında bilgi sahibi olmak, Özbekistan gezinizin daha keyifli ve sorunsuz geçmesine yardımcı olacaktır.

Özbekistan gezisi, sadece coğrafi keşiflerle değil, aynı zamanda tarihle iç içe geçmiş bir serüvenle de dolu. Bu yazıda, sizlere bu büyülü ülkenin kapılarını aralamaya bir davet olarak düşünün. Özbekistan'ın zenginlikleriyle dolu bu serüven, sizleri bekliyor. Gözlerinizi kapatın ve Orta Asya'nın mistik atmosferine doğru bir yolculuğa çıkın.

Antik İpek Yolu'nun tarihî izlerini takip etmek için adım attığınızda karşınıza çıkan muazzam şehir: Buhara. Bu antik şehir, Orta Asya'nın gizemli atmosferini en iyi şekilde yansıtan, tarihi dokusu ve göz kamaştırıcı mimarisiyle bilinir. Her bir sokak, her bir yapı, adeta geçmişin masallarını anlatan birer kitap gibidir.

Buhara'nın daracık sokakları, adeta bir labirenti andırır. Bu sokaklarda dolaşmak, Orta Asya'nın geleneksel atmosferine adım atmanın bir yoludur. Her bir köşede tarihî bir dokunuşla karşılaşır, Aralık Denizi'nin esintilerini hissedersiniz. Sokaklardaki geleneksel evler, taş duvarları ve ahşap kapılarıyla Buhara'nın geçmişine duyulan saygının bir ifadesidir.

Buhara'nın mimarisi, görkemli camileri ve türbeleriyle ünlüdür. Arkhite Mosque, yüksek kubbeleri ve ince minaresiyle şehrin siluetini süsler. Caminin içine adım attığınızda, renkli mozaikler ve desenlerle kaplı duvarlar, sizi Orta Asya'nın estetik zenginliğine davet eder.

Samani Türbesi ise şehrin en eski yapılarından biridir. Orta Asya'nın en eski toprak mimarî örneklerinden biri olan bu türbe, sade ama etkileyici bir güzellik sunar. Mimari detaylardaki incelik, ziyaretçilere geçmişin derinliklerine doğru bir yolculuk vadediyor.

Buhara'ya ulaşmak için yapılan tren yolculuğu, sadece bir ulaşım aracı değil, aynı zamanda masalsı manzaralarla dolu bir maceradır. İpek Yolu'nun geçmişini düşünerek, vagonun penceresinden çöl manzaralarını izlemek, bu antik yolu yeniden keşfetmenin keyfini yaşatır.

Buhara, Antik İpek Yolu'nun incisi olarak adlandırılmasını hak ediyor. Labirent gibi sokakları, görkemli mimarisi ve tarihi dokusuyla bu şehir, Orta Asya'nın kalbindeki zengin mirası en iyi şekilde yansıtıyor. Buhara'nın sokaklarında dolaşmak, adeta geçmişin sayfalarında kaybolmak gibidir. Bu antik şehir, ziyaretçilere zamanın içinde unutulmaz bir yolculuk sunar ve Antik İpek Yolu'nun izlerini takip etmenin özel bir deneyimini yaşatır

İsmail Samani Türbesi:  Özbekistan'ın Buhara ilinin kuzeybatı kesiminde, tarihi merkezin hemen dışında yer alan, 10. yüzyılda inşa edilmiş bir türbedir. Türbe erken İslam mimarisinin ikonik örneklerinden biri olarak kabul edilir ve Orta Asya mimarisinin en eski mezar binası olarak bilinir.  Yaklaşık olarak 900'den 1.000'e kadar hüküm süren güçlü ve etkili İslami Samani aile hanedanının mezar alanı olarak inşa edilmiştir.[3][4] Samaniler fiilen bağımsızlıklarını Bağdat merkezli Abbasi Halifeliği'nden elde etti ve günümüzün AfganistanİranÖzbekistanTacikistan ve Kazakistan'ını kapsayan bazı bölgelere hükmetti.

Resim 23: İsmail Samani Türbesi( Buhara)

 8.Gün 28 Mayıs 2024: HİVE

 Hive, Orta Asya'nın mucizevi şehri olarak adlandırılır ve bu unvanı hak eder. Eski şehir kompleksi ve görkemli mimari eserleriyle, ziyaretçilere tarihî bir şölen sunar. Geleneksel dansların ve el sanatlarının sergilendiği kültürel etkinlikler, Hive'nin canlı ve renkli atmosferini daha da zenginleştirir. Bu şehirde dolaşırken, geçmişin hikayelerini dinlemek adeta duygusal bir yolculuk olacak.

Hive, çölde parlayan bir elmas gibi. Çöl ortamındaki eşsiz konumuyla dikkat çeken Xiva, iç ve dış kaleleriyle göz kamaştırır. Geleneksel Xiva evleri, sizi Orta Asya'nın otantik atmosferine davet eder. Sokaklarında dolaşırken, zamanın durduğunu hissedecek ve bu masalsı şehirde unutulmaz anılar biriktireceksiniz.

Orta Asya'nın mistik atmosferi içinde yükselen, tarihî dokusu ve etkileyici mimarisiyle bilinen Hive, adeta bir açık hava müzesi gibi. Bu şehir, Orta Asya'nın geleneksel yaşam tarzını koruyarak, ziyaretçilere eşsiz bir kültürel deneyim sunuyor.

Hive'nin eski şehir kompleksi, Orta Asya'nın en iyi korunmuş tarihî bölgelerinden biridir. Bu kompleks, dar sokakları, antik yapıları ve geleneksel evleriyle dikkat çeker. Eski şehirde dolaşırken, adeta Orta Asya'nın tarihî dokusunu hissedersiniz. Her bir taş, her bir duvar, geçmişin derinliklerine ait bir hikaye anlatır.

Hive, geleneksel dansları ve el sanatlarını yaşatma konusunda da öne çıkar. Eski şehirde düzenlenen kültürel etkinlikler, ziyaretçilere Orta Asya'nın renkli ve canlı atmosferini deneyimleme fırsatı sunar. Geleneksel dans gösterileri, renkli kostümleri ve ritmik hareketleriyle Orta Asya kültürünü yaşatırken, el sanatları atölyeleri de bölgenin zanaat geleneğini yaşatır.

Hive, aynı zamanda bir müze kenti olarak bilinir. Antik zenginlikleri barındıran müzeler, şehrin tarihî önemini vurgular. Eski kitaplar, el yazmaları ve antik eserlerin sergilendiği müzeler, ziyaretçilere bu bölgenin geçmişine dair derinlemesine bir bakış sunar.

Hive, özellikle geceleri muazzam bir güzelliğe bürünür. Antik yapılar, gece ışıkları altında adeta masalsı bir atmosfer yaratır. Eski şehirin sokaklarındaki geleneksel lambalar, Orta Asya'nın eski zamanlarına bir saygı duruşu niteliğindedir. Bu atmosferde yürümek, tarihî geçmişin büyüsüne kapılmak demektir.

Hive, Orta Asya'nın mucizevi şehirlerinden biridir. Eski şehir kompleksi, geleneksel etkinlikleri ve müzeleriyle bu şehir, ziyaretçilere Orta Asya'nın zengin kültürünü ve tarihî mirasını keşfetme fırsatı sunar. Hive'ye yapılan bir ziyaret, Orta Asya'nın kalbinde, zamanda yolculuk yapmanın ve geleneksel yaşam tarzının büyüsüne kapılmanın bir yoludur.

Özbekistan'ın batısındaki Harezm bölgesinin incisi olarak bilinen Hive'yi ziyaret edenler, bir zamanlar tüccarların, sanatkarların ve alimlerin dolaştığı sokaklardaki tarihi dokunun bugüne kadar iyi muhafaza edildiğini gördüklerinde şaşkınlığını gizleyemiyor. 

Toprak rengi ve kızılın hâkim olduğu bu kadim kent, ülkenin diğer şehirlerine göre oldukça farklı bir havaya ve kendine has mimariye sahip. Geçmişle iç içe yaşayan bu büyüleyici şehir, labirenti andıran yapısıyla taş ve dar sokaklarında yürüyenleri tarihin derinliklerinde uzun bir yolculuğa çıkarıyor.

Şehir, cebir ve algoritmanın kurucu olarak bilinen ve "0" rakamını bulan ünlü alim El Harezmi ile gökbilim, matematik ve doğa bilimleri alanındaki çalışmalarıyla tanınan bilim insanı El Biruni'nin doğup büyüdüğü topraklara ev sahipliği yapmasıyla da ayrı öneme sahip.

Tarihi İpek Yolu üzerindeki en eski şehirlerden Hive ismini rivayete göre, geçmişte yolcuların buradaki bir kuyuda su bulması ve suyu ilk içtiklerinde "Hey vah!" diyerek şaşkınlıklarını dile getirmesinin ardından almış. Zamanla "Hey vah" adı bugüne "Hive" olarak gelmiş.

Hive’de yürüyerek yapacağımız şehir turumuzu başlıyoruz. İçhan Kale ve iç kalesi olan Kunya-Ark (Eski Kale), Cuma Camisi, Said Alaaddin Mozolesi, Arab Han ve Muhammad Amin Inak Medreseleri, Ak Camii, Allakulik Han Medresesi, Taş Hovli Sarayı, Pehlivan Mahmud Mozolesi ve İslam Hoca Minaresi görülecekler arasında yer lıyor. Akşam yemeği ve folklor Show.Gece otelde konaklama

Türkiye'den gidenler tercümansız şekilde rahatlıkla Hive halkıyla anlaşabiliyor, labirente benzeyen sokaklar tarih meraklılarına her adımda yeni bir güzelliğin kapısını aralıyor.

Resim 24: Hive’den Görüntüler

Türk kültürünün yüzük taşı şehirlerinden Hive'nin, cebir ile algoritmanın kurucusu olarak bilinen ve "0" rakamını bulan ünlü alim El Harezmi ile gökbilim, matematik ve doğa bilimleri alanındaki çalışmalarıyla tanınan bilim insanı El Biruni'nin doğup büyüdüğü topraklara ev sahipliği yapmasıyla da ayrı önemi bulunuyor.

Tarihi İpek Yolu üzerindeki en eski şehirlerden Hive ismini rivayete göre, geçmişte yolcuların buradaki bir kuyuda su bulması ve suyu ilk içtiklerinde "Hey vah!" diyerek şaşkınlıklarını dile getirmesinin ardından almış, zamanla "Hey vah" adı bugüne "Hive" olarak gelmiş.

Resim 25: Hive’den Görüntüler