Ölmeye, evladıyla başlayanlar!

Abone Ol

Kovanağzı büyük oranda tarım arazisi olup civarında da yüksek katlı binalar bulunmayınca, bilhassa gün batımından sonra evimizin arka penceresine canlı bir Akyokuş manzarası nakşolur, yokuştan tek tük inip çıkan arabaların ışıklarını hayranlıkla izlerdik. Annem gaz lambasının ışığında el işi örerken mırıltı halinde memleket ağıtları yakarken gözlerinden bulgur gibi yaş inerdi.

Köyden kente göçün revaç bulduğu yıllarda Denizköy Sokak’taki tarlaların alıcısı bol oldu.  Bu sokaktaki ilk komşularımızdan biri de Bozkırlı Abdullah amca ve karısı Ayşaba yani Ayşe abla idi. Abdullah amca kısa boylu, olabildiğince sessiz, başında kasketiyle sabahın erken saatlerinde Türk Anadolu Vakfındaki işinin başına gidip gelen bir insandı. Oğlu Mustafa’nın yaşı bizden büyüktü ama köyden geç gelmiş olmaları sebebiyle okula başlarken sınıf arkadaşımızdı. Bize göre daha cüsseli olsa da olabildiğince saf bir hali vardı. Okumayı geç sökmüştü ve birinci sınıfı tekrar edenlerden oldu.

Mustafa’nın dilinde pelteklik vardı ve “R” harflerini “L” olarak, “Z” harflerini de baskılı şekilde “S” olarak telaffuz ederdi. Arkadaşı İbrahim’in evinde ders çalıştıkları bir gün, okuma yazma bilmeyen Şerife abla, “Ne öğrendiyseniz okuyun bakayım” deyince Mustafa, elini satırın altında gezdirirken şiirimsi bir eda ile “Otobüslel sıla sıla, kamyonlal sıla sıla, helkelel sıla sıla” diye sıralayıvermiş.

Şerife abla, Mustafa’nın okuyuşu karşısında büyülenmiş gibidir. Oğluna, “Bak, Mustafa ne güzel okuyor” deyince, İbo durumu ifşa eder; “O yazıları okumuyor, resimleri söylüyor” diyerek! Şerife abla, köylülerin “helke” dediği malzemenin okul kitaplarında “kova” diye yazıldığından da habersizdir.

Abdullah amca, bizim muhitte ortak kurban organizasyonuna katılan ilk insanlardan biriydi. Herkesin koyun, keçi kurban ettiği yıl onlar sabahın erken saatlerinde ailece Aymanas’ın yolunu tutunca kurban kesmedikleri zannedilmişti. Ertesi gün et götürenleri karşılayan Mustafa, “Valla bis kestik” deyince adı, “Bis kestik Mustafa” olarak kaldı.

Vakti gelince şatafatsız bir yolculukla asker ocağına giden Mustafa bir süre sonra hastalanınca ameliyat edilip hava değişimi için Konya’ya gönderilmişti. Rahatsızlığından mütevellit o dışarı çıkamıyor, biz de rahatsızlık vermemek için yanına uğramıyorduk ama durumunu Abdullah amcadan haber alıyorduk. Halk arasında “Basur” denenen “Hemoroid” rahatsızlığından ötürü ameliyat edilmişti. Fakat iyileşme emareleri göstermek bir yana, durumu her geçen gün ağırlaşıyordu. Bu yüzden Devlet Hastanesine götürülünce, Hemoroid zannedilen bölgede kanser hücreleri tespit edildi. O günün şartlarında tedavisi mümkün olmadı ve tezkere alamadan, evinde istirahat raporlusuyken, hastanede vefat etti. 1980’li yılların ortalarında henüz Kovanağzı’nda Mezarlık bulunmadığından Mustafa, Hacı Fettah Mezarlığına defnedildi.