EĞİTİM

NEÜ'de tarihe ışık tutuldu

Hattat Hüseyin Kutlu öncülüğünde 66 kişilik ekip tarafından, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan himayelerinde 8 yılda tamamlanan ve İslam medeniyetinin 15 asırlık seyrini anlatan 10 ciltlik İstanbul Mushafı, Necmettin Erbakan Üniversitesi (NEÜ) tarafından düzenlenen İslam Medeniyetinde Mushaf Geleneği İstanbul Mushafı Konferansı’nda ele alındı.

Abone Ol

NEÜ Köyceğiz Yerleşkesi Güzel Sanatlar ve Mimarlık Fakültesi Hattat Hüseyin Kutlu Konferans Salonu’nun açılış kurdelesinin kesilmesiyle başlayan programa Konya Valisi Vahdettin Özkan, İlim Yayma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Necmeddin Bilal Erdoğan, Konya Cumhuriyet Başsavcısı Halil İnal, Konya Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Mustafa Uzbaş, Necmettin Erbakan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cem Zorlu, Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Metin Aksoy, Konya Yargıtay Üyesi Mehmet Arı, İl Emniyet Müdürü Mahmut Karabulut, AK Parti İl Başkan Vekili Fahrettin Kulu, Necmettin Erbakan Üniversitesi Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Mehmet Birekul ve Prof. Dr. Bahadır Feyzioğlu, KTO Karatay Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Çelik, Konya Teknik Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hüseyin Deveci, Necmettin Erbakan Üniversitesi Geliştirme Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Zekeriya Avcı ile çok sayıda akademisyen ve öğrenci katıldı.

Program İstanbul Mushafı tanıtım filmi ve Hattat Berrak Özdoğan’ın “İslam Medeniyetinde Mushaf Geleneği, İstanbul Mushafı” konulu sunumu ile devam etti.

Rektör Prof. Dr. Cem Zorlu’dan Hattat Hüseyin Kutlu’ya Teşekkür

Günün anlam ve önemi ile ilgili selamlama konuşması gerçekleştiren Necmettin Erbakan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cem Zorlu, “Şehirler coğrafi olarak yerleştikleri konumların avantajlarını kullanırken, aynı zamanda yetiştirdikleri alim ve sanatkarlarla meşhur ve maarif olurlar. Bu noktada da Hüseyin Kutlu Hocam, her ne kadar hayatının büyük bir bölümünü İstanbul’da geçirmiş olsa da Konyalı. Bu açıdan baktığımızda kendisi Konya’nın medarı iftiharıdır. Konya’nın bundan sonraki tarihinde bir şeref levhası olarak ve şöhretine şöhret katan bir sanatkar ve ulemadan biri olarak tarihe geçecektir. Fahri doktora unvanları farklı vesilelerle verilir. Bir kısım fahri doktora alan kişiler, üniversitenin unvanından, tanıtımından, şöhretinden, kalitesinden istifade eder. Bazı fahri doktora unvanı alan kişiler de üniversitelere katkı sağlarlar, şeref verirler, üniversite şerefyap olur. Hüseyin Kutlu Hocamın bizden fahri doktora unvanı kabul etmesinden dolayı kendisine müteşekkirim. Şerefyap olduk.  Rabbim ömrünü bereketli, ziyade kılsın. Ömrünün geri kalanında da İstanbul Mushafı gibi elle tutulur, gözle görülür, tarihe mal olacak eserler üretmeyi nasip eylesin. Ömrünün son dönemine kadar da yazmayı nasip eylesin” dedi.

Hattat Hüseyin Kutlu’ya ve Ekibine Teşekkür

Hattat Hüseyin Kutlu’nun hayatı boyunca İslam sanatlarına ve medeniyetine yaptığı katkıların ve gayretlerin her türlü takdirin ötesinde olduğunu ifade eden İlim Yayma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Necmeddin Bilal Erdoğan ise, “Bizim önemli kurullarımız, bu tür önemli işleri ıskalamadıkları müddetçe bu kıymetin toplumda karşılık bulması da daha mümkün olacaktır. Bu sebeple Necmettin Erbakan Üniversitesi’nin bu fahri doktora münasebetiyle bir yandan hocamızın çalışmalarının, hayatının gayesinin tanıtılması, bir taraftan da İstanbul Mushafı’nın tanıtılmasına vesile olunması çok kıymetli. Sayın Rektörümüze ve Üniversite Senatosuna çok teşekkür ediyorum. Hattat Hüseyin Kutlu Hocamız, meselenin bu eserler olmadığını, asıl önemli olanın eserlerin gayesinin anlaşılması olduğunu sürekli vurguluyor. İnşallah özellikle gençlerimiz, bir ömür, bu eserlere neden vakfedilir bunu anlar. Hocamızın ve bütün ekibinin eline, gönlüne, emeğine sağlık. Allah hepsinden razı olsun ve inşallah maksat hasıl olsun” diye konuştu.

Gerçek Manada Esas Olan Her Zaman İnsandır

Hattatlığa, Hattatlık Sanatı Ölmesin Diye Başladım

Hattatlığa başlama serüvenini ve İstanbul Mushafı eserini hayata geçirme hikayesini anlatan Hattat Hüseyin Kutlu, “19 yaşıma kadar Konya’da yaşadım. Hamurum bu topraklarda yoğuruldu. Hocalarımız, büyüklerimiz hamdolsun bizi idealist yetiştirdi. Yani kendin için değil, kutsi değerlerin için yaşayacaksın dediler. 19 yaşımdan sonra bugüne kadar 56 yıl İstanbul’da, gurbette bu düstur üzerine yaşamaya çalıştım. İmam Hatip okulunda Arapça ve Farsça derslerinde Kur’an harfleri ile yazıp, okuyorduk. Benim yazımı herkes beğeniyordu. Hocalarım Arapça defterimi öğretmenler odasına götürüp örnek diye gösteriyorlardı. Yazıyı seviyordum ama hiçbir zaman hattat olma hevesim ve idealim olmamıştı. O yıllarda Hattat Hamid Aytaç’ın adını da duyuyordum. Bir taraftan da Hattat Kamid Aytaç, bu sanatın son temsilcisi, o gidince bu iş biter gibi sözler duyuyordum. Biz İmam Hatip Okulundan 5 arkadaş tahsilimizi farklı branşlarda devam ettirmeye karar vermiştik. Ben felsefeyi seçtim. Çünkü bu sahada bizim gibi inanan, köküne bağlı fazla insan yoktu. Mademki Cenabı Hak bana yazı yazmada fıtri bir kabiliyet vermiş, Hattat Hamid Aytaç ile bu sanat ölmemeli, bayrak yere düşmemeli diye tahsilimi İstanbul’da yapmaya karar verdim. İstanbul’u tercih etmemde ki en önemli sebeplerden biri buydu. 1968 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne kaydımı yaptırdım ve aynı yıl merhum Hattat Hamid Hocamıza giderek yazı meşkine başladım” şeklinde konuştu.