Kitaplarımın İnsanları

Abone Ol

Bugün, bir dostum vasıtasıyla bana bir şiir ulaştırıldı. Kendisi okumuş ve beğenmiş. Beni aradığında “kendisinin aslında şiirden anlamadığını fakat bu okuduğu metinden etkilendiğini ve beğendiğini” söyledi. Sağ olsun beni de “şiirden anlayan” kategorisinden sayıp “bir de benim değerlendirme yapmam” için şiiri bana göndermiş.

Kendisini, bu konuda “şiirden anlamayan birisi” olarak nitelendirdiği için doğrusu bir hayli mütevazı davrandığını söyleyebilirim. Zira kendisi yıllardır kültür sanat faaliyetlerinin içinde olduğu gibi, çok da iyi bir tarihçidir. Tarihçi olmak demek; eğitimin, sanatın, kültürün hem de asırlara münhasır, zaten içinde olmak demektir. Dolayısıyla edebiyatın tarihçilere çok yabancı bir alan olmadığı da bir gerçekliktir.

Üniversitelerin tarih bölümleri fen edebiyat fakülteleri bünyesinde zikredilmiş ve o şekilde teşkilatlandırılmıştır. “Tarih bölümü, insanlık tarihiyle ilgili araştırmalar yaparak, geçmişteki olayları, süreçleri, toplumları ve kültürleri inceleyen bir disiplindir. Öğrenciler, tarihi olayları, dönemleri, toplumları, kültürleri, siyasi, ekonomik ve sosyal yapıları, tarihi kaynakları analiz etme ve yorumlama gibi konularda eğitim alırlar.” Şeklinde tanımlanmış. Demem o ki bu konuların eğitimini alan birisinin şiirden bihaber olması neredeyse düşünülemez bile.

Her ne ise konumuz o değil. Ancak bu şiiri bana ulaştıran tarihçi hocamızın, bendenizi de onurlandırdığı ve “şiirden anlayan” olarak nitelendirdiği için kendisine teşekkür ediyorum.

Ben de ortaokul yıllarımdan itibaren her Türk genci gibi şiire ilgi duymaya başladım. Bir gazeteyi, dergiyi ya da benzer basım yayın organlarını elime aldığımda ilk olarak şiir köşelerine göz gezdirirdim. O şiirler gazete ve dergileri okumam için bana adeta bir anahtar görevi yürütürlerdi. Naçizane bir süre şiirden ayrı kalsam da yaklaşık 20 yıl önce şiir hevesim yeniden depreştiği için Konya’da kültür ve sanat faaliyetleri içinde, şiir okumaları ve dinletileri, çok yoğun bir şekilde edebi ve kültürel sohbetleri, konuşmaları takip ediyorum. Bir şiir bir de hikâye kitabını hazırlayıp yayınlamak kısmet oldu. Televizyon program yapımcısı, Şair ve Yazar Salih Sedat Ersöz’ün hazırlayıp sunduğu 24 bölümlük “Şiirler Yarışıyor” ve “Gazze Şiirleri” programında jüri üyesi olma şerefine nail oldum. Türk televizyonlarında ilk kez yapılan ve Türkiye’nin en büyük Bölgesel Televizyonu olan KONTV’de yayınlanan program, halkımızın büyük ilgisine ve teveccühüne mazhar oldu.

Gelelim şiirle ilgili yorumumuza.

Aslında şairimiz geleceğimizin bir edebiyat hocasıdır. İleride, nice şairlere, hikaye ve roman yazarına öğretmenlik yapacak... Bunu bilerek ve haddimi de aşmayarak birkaç şey söylemekle yetineceğim.

Aslında ben hece şiirine daha yatkın hissediyorum kendimi. O konuda kendi çapımda bir şeyler söyleme hakkı ve salahiyetine amatörce de olsa sahip olduğumu düşünüyorum. Bu belki de bende, ne bileyim,  bir ‘hüsnü kuruntu’ olup kendimi avutma durumudur. Öyle de olsa şiiri seviyor ve ona yakın hissediyorum kendimi. Belki de ukalalık ediyorumdur. Artık neye sayarsanız...

“Kitaplarımın insanı” isimli şiir, serbest bir çalışma.  Serbest şiirde insanlar kendilerini daha özgür hissediyorlar. Hece şiirinde var olan, kafiyeye, (uyak), redife, ölçüye çok dikkat edilmiyor ama serbest şiirin de kendisine göre bir takım kurallarının var olduğunu biliyoruz. Neyse kendimi kaptırıp edebiyat hocamıza şiiri anlatmaktan vazgeçeyim. “Tereciye tere satmak olmaz.”

Bu şiirde de şiirin unsurlarından olan ve özellikle de serbest şiirlerde kullanılan imgelere sıkça başvurulmuş. “Ölümlü yüzler”, “çürük kafa”, “kavun kokulu müzikler”, “haykırırız dört nala”, “sevdaları gömeriz toprağa” gibi ifadeler beni kendisine çeken ifadelerdi.

Ben şahsen şiirde de tüm imlâ ve noktalama işaretlerinin yerli yerince kullanılması taraftarıyım.

“Çocukluğum” der sarılırım. “İşte budur” derim. “İyi dayandın”, “iyi omuzlandın”, gibi ifadeler tırnak içinde ifade edilirse, şiiri bizim dışımızdakilerin okumasını da kolaylaştırır diye düşünüyorum.

Şiirin son kısımlarındaki “Bazısı” kelimesinin yerine “Kimi”, “Kimisi” deseydik daha mı uygun olurdu diye düşünmeden de edemedim.

Son olarak şunu diyebilirim. Şiir anlatılmak istenileni hayli etkili bir şekilde anlatmış. Ama sanki biraz uzun tutulmuş gibi geldi bana. Meramımız şiirsel ve en kısa yoldan anlatabiliriz diye düşünüyor.

Eğitim ordumuzun genç öğretmen adayına sonsuz başarı dileklerimle birlikte, ileride adından fazlaca söz ettirebilecek bir şair olması dileklerimi ta Kilis’e kadar gönderiyorum. Sevgi ve saygı ile.

KİTAPLARIMIN İNSANLARI

Aranıza gireyim efendim.

Görmesin beni ölümlü yüzleri

Çürük kafa yığınlarına döneyim kamburumu.

Dizlerimi göstereyim ağlayarak

Hem belki biriniz geliverir

Çıkarır ellerini cebinden

Hoşgeldin der buyur eder içeri

Sonra biriniz çıkar

Heyecanlanır masumane boynuma sarılır.

Tebessüm eder bir dostun şefkatine bırakırım kendimi

İşte budur derim.

Bunlar benim kitaplarımın insanları.

Tanığınız olurken kamburum doğrulur.

Bir çocuğunuzu bulurum sonra

Çocukluğum der sarılırım

Bir anneyi bulurum yavrusuna yemek yediren

Kokusunu çekerim uzaktan.

Sokaklarınızda dolanırım sonra.

Belki bir bahar gecesi, kaldırım kenarında

Havai fişek izleriz birlikte.

Renk cümbüşleri hayretimizi artırır belki.

Fenerler yakar gökyüzüne salarız.

Biriniz bana doğru koşar

Şaşırır kalırım öylece

Çıkarıverir poşetinden kalimbasını.

Kavun kokulu müzikler dinleriz.

Derin bir nefes alırım sonra.

İşte budur derim.

Bunlar benim kitaplarımın insanları.

At süreriz birinizle sonra

Yarışırız, galip hep sizsinizdir.

Haydi, az daha diye beni cesaretlendirirsiniz.

Mevsimlerden yine bahar olur.

Haykırırız dört nala

Ellerimiz gökyüzüne açıktır

Yorulur soğuk sular içeriz.

Çıkar yaşlı biri aranızdan.

Ders dolu hikayeler dinleriz.

Balık tutarız belki sonra

Sizler hep kocaman balık tutarsınız, ben küçük.

Size hayran kalırım yine çocukça

Belki çimlere uzanırız birlikte

Derin bir nefes alır

Şükürler ederiz Allah'a

İşte budur derim.

Bunlar benim kitaplarımın insanları.

Bazılarınızı gözlerinden tanır boynuna sarılırım.

Kendimce teselli ederim.

İyi dayandın, iyi omuzlandın derim.

Bazınızı bakkaldaki sıra bekleyişinden.

Bazınızı uzaklara dalışından.

Bazınızı hiç çıkarmadığı yüzüğünden.

Belki birinizin aşkına şahit olurum.

Baş ederiz ölümüne karşı

Bir mezar açar, uzun uzun bakarız.

Ağlaşırız ölümün soğukluğuna

Cenaze namazı kılarız sonra

Toprağa veririz bir sevdayı daha

Ayaklarımızı sürürüz eve sonra

İşte budur derim.

Bunlar benim kitaplarımın insanları.

Aleyna Özgürdere