William Arthur Wat (Amerikalı bir motivasyon yazarıymış.) şöyle söylemiş:
“Karamsar, rüzgârdan şikâyet eder; iyimser, değişmesini bekler, gerçekçi ise yelkenlerini ayarlar.”
Bir anonim söz de ise şöyle söylenmiş.
“Başkalarının anlattığı hikâyelerle insanları yargılama, bakarsın bir gün senin için de bir hikâye anlatılır.”
Karamsarlık içeren olaylar, haberler, hikâyeler fazla rağbet görüyor olsa gerek, çok farklı iletişim organları vasıtasıyla toplumumuza sürekli olarak “karamsarlık içeren haberler empoze ediliyor, Türkçesi, ‘dayatılıyor.’
Sabah televizyonu açıyoruz, her kanalda kadın ve aile programları yayında... Öyle olaylar anlatılıyor ki topluma, toplumun o psikoloji ile uzun süre yaşaması asla mümkün değildir. Bize sunulan o program aslında yüzlerce benzer programın içinden seçilip yayına çıkarılıyormuş.
“Toplum ne istiyorsa yayına o veriliyor.” diye mesnetsiz ve asla gerçekçi olmayan bir savunma ile bu programların “tolum tarafından talep edildiği” vurgulanıyor hep. Hâlbuki topluma bu programlar dayatılıyor. Topluma ne verirseniz onu almak mecburiyetindedir. Toplumun ekmek ihtiyacını karşılayan fırınlar hangi ekmek çeşidini çıkarıyorsa onu almak zorundadır. Başka seçeneği yoktur. Siz 20 kanalda hep benzeri programları yayınlarsanız elbette o programlar izlenecektir.
Akşam açıyorsunuz televizyonunuzu, saatlerce ölüm, cinayet, hırsızlık, tecavüz, katliam, savaş, kavga, hasta, hastane, trafik kazası v.b. haberleri izliyorsunuz.
Günümüzde 86 milyonun neredeyse beş yaş üzerinde bulunan bütün insanların elinde televizyon, radyo, gazete, internet, sosyal medya hepsi mevcut. Kumarhaneler elimizde, kahvehaneler elimizde, dövüş siteleri elimizde, cinsel içerikli ne kadar yayın varsa elimizde, silah satıcıları, uyuşturucu satıcıları, dolandırıcılar, hırsızlar, kapkaççılar hepsi, hepsi elimizde... Bunu önlemek, insanoğlunun acizliğinden midir yoksa insanlığın tepesindeki mutlu azınlık bu durumu özellikle mi istemektedir aslında çok bellidir de tedbir alma mevkiinde olanlar neden çekiniyorlar da tedbir almıyorlar burası muammadır. Belki de burası da muamma değil ’duygusal’dır.
İnsanların beyinlerini her türlü olumsuzlukla uyuşturup dünyanın idaresini ellerinde tutmak ve bir yığın uyuşuk beyinli insanın yönetilme kolaylığını iyi bildikleri için buna zemin hazırlamaktadırlar zannımca... Hem de paralarıyla cazip hale getirerek...
Yalnız son bir hafta içinde aslında bu gidişatın ‘tehlike sınırlarından öteye geçtiğini’ anlamış olacaklar ki META denilen şirket, 16 yaşından küçüklerin canlı yayın yapmasının ebeveynlerinden alacakları izne tabi tutacakmış. İnşallah bu iyiye doğru atılan adımlar daha da açılarak devam eder.
Dünyada ve ülkemizde sanki hiç iyiye giden bir şey yokmuş gibi, güzelliklere bütün kapılar kapatılmış gibi insanların önüne hep acıların, kötülüklerin konulması bence bir insanlık suçudur.
Elbette kötülüklerden de ders çıkarılması için bu tür olaylara da dikkat çekmek gerekir. Ancak 7/24 çirkinliklerden bahsetmek insanları dolayısıyla toplumu da çirkinleştirir.
Yaşanan bir hırsızlığı, soygunu, katliamı, cinayeti, tecavüzü en ince ayrıntısına kadar saatlerce, günlerce, haftalarca, hatta aylarca anlatmak, bu olayların yaşanmasına teşvik etmez mi insanları... İnsanların aklına yeni planlar yeni projeler yeni yöntemler öğretmez mi?
İsmini vermekten kaçındığım bazı televizyon dizileri, filmleri, programları insanları, özellikle de çocukları intiharlara, özentilere, hırsızlıklara, gizli örgütlere, özendirmez mi?
Elbette 7/24 kötülükleri dayatan yayınlar da 7/24 iyilikleri, güzellikleri sunan yayınlar da aynı ölçüde olmasa bile olumsuzlukları da beraberinde sunmaktadırlar.
Bunun yerine makulü bulup, her türlü olayı kendi mecraı içinde, iyilikler ve kötülüklerle birlikte verilse ve hayatın gerçeklerinin daha iyi kavranılmasına yönelik eğitim amaçlı sunulsa hem bireyler hem de toplumumuz için daha faydalı olmaz mı?
Biz, Türk toplumu olarak maalesef hep ‘ifrat’ ve ‘tefrit’ten yana tavır almış bulunmaktayız.
En ufak bir olayda, tanınmış birinin ölümünde bile karpuz gibi ikiye bölünüveriyoruz.
Buna sebep olan siyasiler, toplum önderleri, yayın organları, spor yöneticileri, din adamları, sendika, dernek ve diğer STK yönetimleri akıllarını başlarına almalıdırlar. Bu saydıklarım, daha makule doğru bir tavır sergilemezlerse, korkarım ki yasalar ve toplumun genel kabul görmüş ve halen yaşamaya devam eden kuralları onları tek tek yok edecekler ya da toplumu toptan yok edecekler, ben bunu böyle görüyorum.
Epiktetos diye birisi diyor ki;
“Kendi bakış açısından başka hiçbir şey, insanın huzurunu kaçıramaz... Ya acınızı değiştirin ya da açınızı.”
Epiktetos kendisi de bir köle olduğu için belki de onun hıncıyla bir de şöyle demiş: “Sadece eğitimli olan özgürdür.”
Elbette öyledir. Ne kadar köle varsa, onlar o eğitimli kişiler tarafından köle edilmişlerdir.
Üstat Sezai Karakoç ile bitirelim. “Geceye yenilmeyen her insana ödül olarak; bir sabah, bir gündüz bir de güneş vardır.”