İfrat ve Tefridin Kıskacında İtidali Aramak

Abone Ol

İfrat; aşırılık, tefrit ise ilgisizliktir. Bir konu hakkında olması gerekenden çok daha fazla, aşırı bir şekilde davranmak ifrat; ilgisiz olmak, ihmal etmek ise tefrittir.

Birisini aşırı sevmek ifrat, birinden aşırı nefret ise tefrittir. Ahireti unutup dünya işlerine dalmak ifrat, dünya hayatından ve dünya nimetlerinden yüz çevirmek ise tefrittir.

İfrat ve tefritlerin coğrafyasındayız… Örneğin etrafımızdan birileri, tarihi bir şahsiyetin hatalarını görmeyip onu kutsallaştırabilirken, diğer bir kesim ise o şahsı mutlak kötü ilan edip, en küçük bir iyiliğini bile görmeyebiliyor.

Halbuki ifrat da tefrit de tehlikelidir. Doğru olan, itidalli olmaktır.

İtidalli olmak ise; her konuda aşırılıktan kaçınmayı gerektirir. Örneğin; her insanın olumlu tarafları olduğu gibi olumsuz tarafları da vardır. Mutlak kötü ya da mutlak iyi bir insan, çok az bulunur. Adil olmak; bir insanı artılarıyla ve eksileriyle bir bütün olarak ele almayı gerektirir.

Adalet, sadece mahkeme salonlarında değil, günlük hayatımızın her alanındadır. Bir insanın bir hatasından dolayı onun iyiliklerini görmezden gelmek, adil bir yaklaşım değildir. Yine bir kurumun, bir yapının, bir müessesenin ya da tarihi bir şahsiyetin bir yanlışından dolayı, onun hiçbir olumlu tarafını görmemek ve onu mutlak kötü ilan etmek de adil değildir. Yine aynı şekilde sadece iyiliklerini görüp, hatalarını kabul etmemek de adil değildir.

Gelelim hukuk alemindeki ifrat ve tefritlere…

Hukukun olgu, değer ve norm olmak üzere üç sacayağı vardır. Hukukta bu üç boyut açısından da bir denge sağlanmalıdır. Hukukun sadece norm boyutuna odaklanılır, değer ve olgu boyutları görmezden gelinirse; bu katı bir normculuğa yol açar. Normda ifrat edenler, hukuku sadece mevzuata indirger. Onlara göre hukuk, egemen güç tarafından belirlenmiş ve ilan edilmiş kurallardan ibarettir. Oysa ki normlar, hukukun sadece bir parçasıdır. Hukukta yüzyıllardır süregelen ama yazılı olmayan ilkeler de vardır.

Örneğin; Amerika’da dedesiyle yaşamakta olan ve dedesinin yapmış olduğu vasiyetnamede tek mirasçı olan, ancak daha sonra dedesinin yeni bir evlilik yapmak üzere olduğunu öğrenmesi üzerine mirasın kendisine kalmayacağı korkusuyla evlilik gerçekleşmeden dedesini öldüren gencin davasında New York Eyalet Mahkemesi, öncelikle “Eyaletin mirasa ilişkin yasaları ve sözleşme özgürlüğünü düzenleyen kuralları, bu yasa ve kuralların sonuçları, common law’un temel ilkeleri ile test edilmeksizin sadece lafzıyla yorumlanır ve uygulanırsa katil suçlu olmasına rağmen mirası almalıdır” kabulünden hareket etmişti. Çünkü o dönemde New York Eyalet yasalarında katilin mirasçı olmasını engelleyen herhangi bir kural bulunmamaktaydı. Ancak daha sonra mahkeme, dava ile ilgili muhakemesini, vicdanları rahatsız eden bu katı lafızcı anlayışla sınırlamamış ve lafzi yorumu aşan bir muhakeme ile “tüm yasa ve sözleşmelerin işleyiş ve sonuçlarının son kertede common law’un temel ilkeleri ile kontrol edilmesi gerektiği, common law’un en önemli ilkelerinden birinin de kimsenin kendi suçundan, hilesinden ve hatasından bir kazanç sağlamayacağı ilkesi olduğunu” belirterek, katilin hiçbir şekilde öldürdüğü kişinin mirasçısı olamayacağına karar vermişti. (New York Temyiz Mahkemesinin 1889 tarihli ünlü Riggs v. Palmer davası kararı)

Yani hukuk sadece yazılı kurallara indirgenseydi, katilin öldürdüğü kişinin mirasçısı olmasını engelleyen bir düzenleme yok denilip kestirip atılsaydı, bir hukuk skandalına imza atılacaktı. Oysa “kimsenin kendi suçundan ve hilesinden kazanç sağlayamayacağı” ilkesi, bir hukuk ilkesi olarak yetişmiş ve davanın çözümünde çok önemli bir referans kaynağı olmuştur.

Hukukun sadece olgu boyutuna odaklananlar ise, sosyal olgulara takılıp kalırlar. Bunlar da; hukukun norm boyutunu ve değer boyutunu ihmal ederler. Oysa ki hukukçu, hukuku; normlarıyla, sosyal olgularla ve değer boyutuyla bir bütün olarak ele almalı ve bütüncül bir değerlendirme yapmalıdır. İsabetli olan da budur.

 Velhasılıkelam; hayatımızın her alanında keskin düşünce kalıplarından sıyrılmamız ve itidalin peşinden koşmamız gerekiyor…