GAZETECİ İHSAN
KAYSERİ KİMDİR?
Karatay Dedemoğlu Mahallesinde 1 Ocak 1947 günü dünyaya geldi. Asında 1946 doğumlu. Ailesi tarafından askere biraz geç gitsin de ezilmesin diye doğum tarihini bir yıl büyük yazdırmışlar. Babası Yusuf Kayseri de Dedemoğlu Mahallesinde, annesi Fatma Şerife ise Bordabaşı Mahallesinde dünyaya geldi. İhsan Kayseri ilkokulu Hakimiyet-i Milliye İlkokulunda, orta ve liseyi Konya Erkek Sanat Enstitüsü'nde okudu. Konya Selçuk Eğitim Enstitüsünden mezun oldu. Bisiklet sporu yaparken gazeteciliğe başladı. Gazeteciliğe başlamasıyla birlikte bisiklet sporunu bıraktı. Anadolu’da Hamle, Yeni Meram, Milliyet, Yeni Konya, Tercüman, Akdeniz Haber Ajansı, Türk Haberler Ajansı, Güneş Gazetesi Hürriyet Haber Ajansı, Anadolu Ajansı’nda muhabirlik, büro şefliği ve müdürlük gibi çeşitli görevlerde bulundu. Konya Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Spor Yazarları Derneği gibi derneklerin de üyesidir. Çeşitli tarihlerde basın kuruluşlarının vermiş olduğu ödüllere layık görüldü. Basketbol, bisiklet, futbol, halter, masa tenisi, güreş, yüzme ve su topu gibi branşlarda hakemlik, merkez hakem kurulu başkanlığı gibi görevlerde bulundu, voleybol ve geleneksel spor dalları il temsilciliği yaptı. Türk tarihine ve Konya kültürüne hizmet edenler konusunda araştırmalar yapan Kayseri, bugün 10'dan fazla kitap yazmıştır. Evli ve iki çocuk babası olan Kayseri, sürekli basın kartı sahibidir. Eşinin ismi Rahime, kızının ismi Onur, oğlunun ismi ise Yusuf'tur.
YAZMAK İÇİN BİLGİ
SAHİBİ OLACAKSIN
Spor muhabirliğinde kendinizi geliştirmek iзin neler yaptınız?
6-7 branşta hakemliğim var. Hakeme not veriyorsunuz. O konuda bilgi sahibi olacaksın ki yazacaksın. Basketbol, bisiklet, futbol, halter, masa tenisi, güreş, yüzme ve su topu gibi branşlarda hakemlik, merkez hakem kurulu başkanlığı gibi görevlerde bulundum, voleybol ve geleneksel spor dalları il temsilciliği yaptım. Eğer spor gazeteciliği yapıyorsam bu konularda bilgi sahibi olmam gerekiyordu. Bilmezsen bir şeyler yazamazsın. Bir olay karşısında, "Sen hakem olsan ne yapan?" sorusunu kendimi sorara empati yapmalıyım ki doğru yazıyım.
DAİMA HABERİN
ÖNÜNDE OLACAKSIN
Size gцre alaylı mı yoksa mektepli gazeteci mi daha başarılı?
Zaman zaman sorarlar bana; "Gazetecilikte alaylı mı olacaksın, mektepli mi olacaksın?" Ben de onlara derim ki, "İster alaylı ol, ister mektepli ol, ne olursa ol, yalnız haberin önünde olacaksın. Haberi oradan çıkaracaksın. Konuşmaların içinden haber nasıl çıkar? Bunu bileceksin." Burası önemli yoksa alaylı ya da mektepli olman çok önemli değil. Genç arkadaşlara soruyorum; İngilizce biliyor musunuz?, Fransızca biliyor musunuz? Bilmiyorum dediklerinde olmaz diyorum. Çünkü zaman artık bizim zamanımızdaki gibi değil. Dünya değişti. İngilizce bilmek yetmiyor. Gerekirse Fransızca, Japonca, Farsça, Arapça, Çince bileceksin. Basın toplantısına gidip elinize metin verilmekle gazeteci olunmaz, gazetecilik yapılmaz. Genç gazetecilere hep öğütlüyorum; mutlaka romanları yabancı dilden okuyun, okuyun ki yabancı dilinizi geliştirin.
Yalnız haberin önünde olacaksın. Haberi oradan çıkaracaksın. Konuşmaların içinden haber nasıl çıkar? Bunu bileceksin.
Konya'nın duayen gazetecilerinden biri de İhsan Kayseri. Bisiklet sporu yaparken 18 yaşında başladığı gazetecilik hayatında Konya basınına değer katan isimlerden biri oldu. Sadece yerel basında değil çeşitli haber ajanslarında ve İstanbul gazetelerinde görev yaptı. Devamlı haberin içinde oldu. Her zaman farklı olanı yakalamaya, herkesten farklı olmaya çalıştı. Bugün dahi rahatsızlığına rağmen gazetecilik heyecanını içinde sürdürüyor. Kayseri'nin Konya'ya kazandırdığı önemli yanı ise ahde vefa duygusu oldu. Konya'ya hizmet etmiş gazetecileri, kültür adamlarını, bilim adamlarını, manevi mimarları vefat günlerinde dostları ile anmaya çalışan Kayseri'ye bugün arkadaşları, dostları “Ebul Vefa" diyor. Konya kültürüne de önemli eserler kazandırmış durumda. Konya'ya hizmet etmiş şahısları kitaplaştıran Kayseri, gelecek kuşaklara bu insanların ulaşmasını sağlamak için yoğun mücadele veriyor. Bu haftaki Basından Hayatlar yazı dizisinde duayen Gazeteci İhsan Kayseri ile sohbet ettik. Gazetecilik geçmişini konuştuğumuz Kayseri, "Benim ilk aşkım gazeteciliktir. Ölünceye kadar gazeteci olmaya devam edeceğim" diyor.
Gazeteciliğe nasıl başladınız? Hangi faktörler sizi gazeteci olmanızı sağladı?
Sanat okulunun birinci sınıfında okurken, bisiklet sporuna başladım. Fakat sonradan şunu gördüm ki annenin-babanın rızası olmadan yapılan işten başarı gelmiyor. O yıllarda bisiklet sporunu seviyorum ama zaman zaman da düşüyorum. Yine bir gün antrenman yaparken Yalova’dan dönüşte, benden öndeki arkadaşların birbirlerine takılıp düşmesiyle bende bir kaza geçirmiş oldum. Köprücük kemiğim kırılmıştı. Bunun üzerine ailem "Spor yapma oku, şunu yap, bunu yap" diyorlardı. Onların isteği üzerine gazeteciliğe başladım. Önceden de gazeteciliğe merakım vardı. Yarışlara gittiğimizde Konya’daki mahalli gazetelere bisiklet sporuyla ilgili telefonda haberler veriyordum. Anadolu Hamle ve Yeni Konya haber verdiğim gazetelerdendi. Gazeteciliğe başlamamın tek nedeni anamın-babamın rızası olmadan yaptığım sporu bırakmamdı.
Gazeteciliğe başladıktan sonra hangi basın kuruluşlarında gцrev yaptınız?
Anadolu'da Hamle Gazetesi çıkardı. Bisiklet sporu yaparken gerek Anadolu'da Hamle gerekse Yeni Konya Gazetesi'ne gittiğim yarışlardan Nail bülbül gitmiyorsa ona, " Şu yarışta şunlar şunlar oldu" bilgi verirdim. İlerleyen yıllarda Yeni Meram, Milliyet, Yeni Konya, Tercüman, Akdeniz Haber Ajansı, Türk Haberler Ajansı, Güneş Gazetesi Hürriyet Haber Ajansı, Anadolu Ajansı’nda muhabirlik, büro şefliği ve müdürlük gibi çeşitli görevlerde bulundum.
Spor gazeteciliğinizde ilerlemenizle birlikte Tьrkiye Spor Yazarları Derneği Konya Şubesi'nin kurulmasında da rol oynadınız sanırım.
Gazeteciliğe başladıktan sonra spora da ilgimiz olduğu için Spor Yazarları Derneği'nin ilk kurucularından biriyim. Bu nedenle plaket verildi. Fakat hastalığımdan dolayı ödülümü aylamaya gidemedim. Bir arkadaşımız benim yerime ödülümü alıp geldi.
Haberleri o yıllarda İstanbul ve Ankara'ya nasıl gцnderiyordunuz?
Haberleri ya da otobüsle trenle gönderirdik. Postaneye haberi akşam ve sabah verirdim ki haberler bayatlamasın. Haberlerin zamanında ulaşması için sürekli çabalardım... Konya Spor İdman Yurdu'nun maçı var. Haberin, filmlerin Ankara baskısına ulaşması gerekiyor. Yalnız maç saat 14.00'da. Ankara'ya gidecek otobüste 14.30'da kalkacak. Ben hakeme gider maçı iki üç dakika önce başlatmasını, fotoğraf filmlerini Ankara’ya yetiştireceğimizi söyler izin alırdım. Tabii hakemler de arkadaşımız. Onlar da; "Tamam biz görmemiş olalım sen saha komiserini ayarla sonra bize haber maçı 3 dakika erken başlatalım" derlerdi. Bu arada otobüs firmasını arayarak trafik kontrol yerinde otobüsün biraz oyalanmasını rica ederdim ki böylelikle en azından 3 dakikalık bir zaman kazanırdım. İnanın 6 dakikalık süre gazetecilikte çok önemlidir. Eğer yetiştiremezseniz bir dahaki otobüs saat 17:00’de. İşte böyle zorluklar altında gazeteye haber ulaştırırdık. Şimdi her şey kolay. Bilgisayarda yazılan haber hemen istenilen yere gönderilebiliyor.
Kullandığınız fotoğraf makinesi, daktilo kendinize mi aitti?
Dedim ki eğer gazeteci olacaksın mutlaka fotoğraf makinen olması gerekiyor. Fotoğraf makinen yoksa gazeteci değilsin. Mutlaka makinen olacak. Çalıştığın müessie veriyor vermiyor o ayrı konu. O zamanlar biz kendimiz alırdık. Alın teri aktıysa ona göre kullanırsın. Makineyi kırdırmamak önemli.
Gazeteci habere nasıl odaklanmalı? Haberde ilgi зekeni nasıl bulmalı?
Bunu hayatımdan örneklerle anlatıyım. Güneş Gazetesindeyim. Merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Konya'ya geliyor. Kulu'da bir köyde konuştu. Sonra Kulu'ya geldik. Bu arada diğer arkadaşlar postaneye gitmiş haber yazdırıyorlar. Tabii ben Erbakan'ı yakından takip ediyorum. Kulu'ya bir girdim. konuşmaya yaptığı meydana bir baktım. Şahane bir haber var. Sanki Merhum Erbakan halka konuşmuyor da Atatürk'e konuşuyor! Kürsüyü tam olarak ayarlayamamışlar,çünkü dar bir alan. Hemen fotoğrafladım ve servis ettim. Çok güzel bir haber olarak çıktı. Yine bir gün ANAP'ın Genişletilmiş İl Divan Toplantısı var. Saat 5-6 oldu toplantı uzadıkça uzadı. Fakat Mehmet Keçeciler kürsüye çıktığında gördüm ki yukarıda bir Atatürk büstü ve aşağıda kendisi. Yani Keçeciler, Atatürk'ün gölgesi altında konuşuyor gibi bir durum oluştu. Diğer gazetecilerin durumu fark etmemesi için; "Hadi gidelim bu toplantı bitmeyecek" şeklinde onları ayaklandırdım. Onlar gittikten sonra Keçecilerin o fotoğrafını çektim ve ertesi gün Milliyet'te; "Bakan Mehmet Keçeciler, Atatürk'ün gölgesi altında konuştu" şeklinde bir haber çıktı. Benim açımdan iyi bir haber oldu. Şu yol yapılmış, bu yol yapılmış çok önemli değil. Gazeteci baktığı zaman nasıl haber yapacağını görmeli.
Haberlerinizle, kцşe yazılarınızla ilgili hiз eleştiri aldınız mı?
18 yaşında gazeteciliğe başladım. Anadolu Gazeteciler Ödülünü de aldım. Çünkü haber iyi yapacaksın, doğru yapacaksın. Tarafsız olmak zorundasın. Rahmetli Abdi İpekçi, haberinin doğruluğuna, yanlışlığına baktıktan sonra sayfaya koyuyordu.
Konya'nın sorunlarına зцzьm цnerileri getiriyor muydunuz?
Tenkit etmekle gazeteci olunmaz. Gazetecinin amacı o. Dönemin Konya Valisi Lütfi Tuncel'le gazeteciler olarak bir araya gelirdi. Kendisi gazetecilerden Konya ile ilgili bilgiler alırdı. Orada görüşlerimizi açıklardık. Çünkü gazeteci sadece yazsan değildir aynı zamanda yol gösterendir.
Meslek hayatınızda kцşe yazılarınızda hangi mьstear ismini kullanıyordunuz?
Mehmet İhsan Konevi ismini kullanırım.
Gazetecilik sizin iзin bırakılabilecek bir meslek midir? Bugьnde ilk gьnkь gibi gazetecilik heyecanı var mı?
Gazeteciliği hiç bir zaman bırakamam. Hastaneden çıktım evde yatmam lazım ama yatamıyorum. İçimde sürekli gazetecilik aşkı yanıyor. O ateşle, aşkla, zevkle gazeteciliğimi sürdürüyorum. İlk aşkım gazeteciliktir. Böyle deyince dostlarım hemen takılırlar; "Aman yenge duymasın" diye. Duysun, çünkü o da biliyor. İlk aşkım gazetecilik. Eşinin aşkı başkadır, meslek aşkı başkadır. Zaten yaptığın işten zevk almıyorsan, aşk duymuyorsan o işten de başarı bekleme.
Konya basınının şu anki durumunu nasıl gцrьyorsunuz?
Çok iyi bir durumda... Zamanımızda üniversitemizde eskiden iletişim fakültesi mi vardı? Babadan oğla geçer gibi gazetecilik yapılıyordu. Kimse kimseye bir şey öğretmezdi. Mesleğin hocası, hacısı yoktu. Şimdi hiç olmazsa iletişim fakültesi ile Konya basını değişmeye, gelişmeye başladı. Öğrenciler şimdi hiç olmazsa hukuk öğreniyor. Meslekte nasıl davranması gerektiğiyle ilgili adap erkan öğreniyor. Bize kimse güneş arkada olacak, resmi böyle, şöyle çekeceksin demedi. Her şeyi tecrübe ile öğrendik. Tecrübe olmazsa, görmezsen bir şey bilemezsin. Ama fakültede okuyan öğrenciler bunları öğrenmiş oluyor.
Son yıllarda Konya’nın yetiştirmiş olduğu değerlerimizin vefat yıldцnьmlerinde kabirleri başında anmaya başladınız. Bunu bьyьk bir vefakвrlık olarak gцrьyoruz. Bunun hakkındaki dьşьncelerinizi цğrenebilir miyiz?
Konya'ya hizmet etmiş gazetecileri, kültür adamlarını, bilim adamlarını, manevi mimarları ölüm günlerinde anmaya çalışıyoruz. Sayımız çok değil ama onlara karşı ahde vefamızı gerçekleştirmiş oluyoruz. Gelecek kuşaklar tarafından da bilinsinler, anılsınlar tüm amacımız bu. Bu insanların hayatlarını yazmak için çeşitli girişimlerim oluyor. Ancak ailelerinin isteksiz hali beni üzüyor. Konya'nın biliyorsunuz Nalçacı Caddesi var. Üniversiteden gelmiş öğrenciler bu caddeyi bilmiyor. Neden, Nalçacı ismi verildiğini çok sayıda Konyalı da bilmiyor. Fakat ben caddeye ismi verilen Ahmet Hilmi Nalçacı'nın damadının, babasının, amcazadesini biliyorum. Nereden biliyorum araştırdım, öğrendim. Nalçacı ailesine, "Ahmet Hilmi Nalçacı'yı analım, biz bir kitap çıkaralım, gelecek kuşaklar onu öğrensin, bilgi sahibi olsun" dedim. Umursamadılar. Teklif yapıyorum ama üzerlerine vazife almıyorlar. Böyle olunca da Konya'nın kültür, bilim insanları unutulup gidiyor. İşte ben unutulmamaları için mücadele veriyorum.
Önemli bir yanınız da Konya kьltьrьne kazandırdığınız kitaplar. Birazda eserlerinizden bahseder misiniz?
İlk eserim Atatürk’ün doğumunun 100. yılı münasebetiyle Atatürk ve Konya isimli eserimdir. Atatürk’ün doğumunun yüzüncü yılında ne yaparım diye bir soruyla çıktım ve Atatürk’ün Konya ile ilgili hatırlarını konuşmalarını derledim ve 1981 yılında yayınladım. Şimdi hep şunu söylüyorum; bir kişiyi ister sev ister sevme onun yaptığı işlere bakacaksın. Örneğin son olarak en son, "Asitane'nin Son Dervişi Mehmet Dede'yi" yazdım. Orada Atatürk'ün Mevlana Dergahı ile ilgili görüşlerini, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in Hz. Mevlana'yı rüyasında görmesi ve Mehmed Dede'ye sahip çıkışını anlattım. Buraları niye yazdın diyenler bile oldu. Fakat ben tarafsızım. Eğer böyle bir şeyler olmuşsa bunları yazmak görevim. Mehmed Dede eğer ölünceye kadar hücresinde kalmış ise bu Yücel'in girişimleri ile olmuştur.
Hasan Ali Yücel'i övecek değilim. Beni ilgilendirmiyor. Yalnız şunu söyleyeyim; Konyalılar da bilsin Hasan Ali Yücel ve babası Yeni Kapı Mevlevihanesi'nde yetişiyorlar. Çok kişi Yeni Kapı Mevlevihanesi'ni bile bilmez. Mevlevi kültürü alıyorlar, Arapça, Farsça, İngilizce, Fransızca öğreniyorlar.... Çok sayıda eserim yayınladı. Eserlerimin önemliliği ise tamamının biyografya çalışması olması. Çünkü benim amacım bu insanları gelecek nesillere ulaştırmak.
Kitaplarınıza aşık mısınız?
Hastanede 10-15 gün yattım geldim eve. Eve gelince dinlenmek için yatağa gidilir. Ama gitmedim yatağa. Kütüphaneme gittim. Kitaplarımın karşısına geçtim, izledim. Çünkü onlar benim çocuklarım. O çocuklarımın hepsini sevdim. Kitaplarımın hepsinin anısı başkadır.
Hastanede yatarken Aydınlar Ocağı Başkanı Mustafa Gьзlь'nьn sizi ziyaretinde bir vasiyette bulundunuz. Dedeniz ki; "Vefat edersem beni Şair-Yazar Nuri Baş'ın yanına gцmьn" dediniz. neden Nuri Baş'ın yanına defnedilmek istediniz?
Böyle bir vasiyette bulundum. Nuri Baş Hocamızın eli herkese açıktı. Kimseyi kırmaz, reddetmez ve devamlı tebessüm ederdi. Bu arada gönlü ve kalbi de açık bir zattı. Ayrıca ebced hesabıyla tarih düşen kişilerden biriydi. Şimdi Konya'da tarih düşen yok. Ebced hesabının ne olduğunu bilmezler. Fakülte dekanını ziyaret ettiğimde dedim ki; "Nuri Baş'tan sonra bu iş bitti, kurs açın." İstanbul'da biliyorlar çağırın oradan bir hocayı. Öğrenciler ebced hesabını öğrensin dedim. Maalesef bu teklifim kabul görmedi. Nuri Baş vefat edince ebced hesabını bilen kalmadı. Eğitim ve kültür sevgi meselesi, bu aşk meselesi. Onun için yanına gömülmek istiyorum.