DEPREM OLAN ON İLDE TARIM

Abone Ol

Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçeleri merkez olmak üzere aynı günde görülen iki büyük deprem ülkemizde can kaybı, hasar ve acılara sebep olmuştur. Bu felaket “Yüzyılın Felaketi” olarak adlandırılmaktadır. Depremde hayatını kaybedenlere rahmet, ailelerine, yakınlarına ve ülkemize baş sağlığı ve yaralılara acil şifalar dilerim.

Hatay, Gaziantep Kahramanmaraş, Adıyaman, Adana, Diyarbakır, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa illerimizde yaşanan deprem bölgesinde arama kurtarma, enkaz kaldırma çalışmalarının devam etmektedir. Bölgede büyük yıkıma neden olan 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki yaşanılan iki depremin yaralarını sarmak kolay olmayacak, ancak kaybedilen canlara, yaşanılacak bütün olumsuzluklara rağmen birlik ve beraberlik içerisinde bu yaraları da sarmak zorunda olduğumuzu bilmeliyiz. Bunun için ülke içinde her zamankinden daha çok dayanışmaya ve birbirimizle daha çok desteğe ihtiyaç olduğu unutmamalıdır.

Bu yazımda bu 10 ilin tarıma olan katkıları yanında depremden etkilenmesine karşı alınması gerekli tedbirlerle ilgili bazı hususlar belirtilmeye çalışılmıştır. TÜİK’in verilerine göre depremden doğrudan etkilenen 10 ilin nüfusu yaklaşık 13.5 milyon olup toplam ülke nüfusun yüz 15.7’sine karşılık gelmektedir (2022). Türkiye’de tarım alanları istatistiklere göre yaklaşık 23.750.000 hektar iken depremden hasar gören 10 ilimizde 4.000.000 hektar tarım arazisi bulunmaktadır. On ildeki tarım alanı Türkiye tarım alanının %16.8’i kadardır.

Tarımsal veriler yıllara göre değişmekle birlikte bitkisel üretim değeri ülkenin toplam bitkisel üretim değerinin yüzde 20’sine yakınını oluşturmaktadır. Bu on ilden bazıları sanayi yatırımları ile de öne çıkmaktadır. Özellikle bölgedeki iller bazı tarım ürünlerinde ilk sıralarda gelmekte ve üretimde önemli bir yer almaktadır. On ilde; yıllara göre değişmekle birlikte Türkiye’de tahıllar ve diğer bitkisel üretim miktarında %10’dan fazla, ülkedeki büyükbaş hayvan varlığında %10’dan ve küçükbaş hayvan varlığının yüzde 16’sı gibi önemli bir değer oluşturmaktadır. Bu bölgedeki bazı illerimiz birçok tarım ürünü üretimde ilk sıralarda yer almaktadır. Örneğin; Malatya kayısı da, Gazi Antep makarna, irmik ve Antep fıstığında, Diyarbakır Dut üretiminde birinci, ayrıca pamuk, yer fıstığı, isot, salçalık ve sofralık domates ve kırmızıbiber ve çeşitli meyve ve turunçgiller vd.. Bu verilere göre hem bitkisel üretimde hem de hayvancılıkta bu 10 ilimizin ülke tarımında önemli bir payının olduğudur.

Doğal afetler genellikle evlere, bitkisel üretime, hayvan barınaklarına, tarım ekipmanlarına, yollara, ortak kullanım alanlarına, sanayi ve alt yapı yatırımlarına, tüketim ve sulama amaçlı kullanılan su kaynaklarının zarar görmesine yol açmaktadır. Afetlerin tarım alanlarına doğrudan çevresel etkilerindeki zarar toprak veya bitki örtüsü, ürün kaybı ve su miktarı gibi çevresel varlıkların miktar ve kalitesindeki değişikliklere neden olmasıdır. Tarım alanlarında çalışanların kaybı ve baba yurdunu terk etmeleri yanında ürün ve iş gücü kaybı gibi birçok olumsuzluğa neden olmaktadır.

Depremin büyük yıkımlarla sonuçlanmasının önüne geçmek için binaların kaya zemini üzerine oturtulması ve sağlam zeminlere yapılmasını jeologlar önermektedirler. Toprak zeminlerin verimli tarım arazilerinin tarım alanı olarak kullanılmasını da ziraatçılar her ortamda söylemektedirler. Özellikle tarım alanlarının amaç dışı kullanılması ve meskene açılması depremde yapıların daha fazla zarar görmesine ve üretim alanlarının sürekli kaybedilmesine yol açmaktadır.

Depremin kentlerde, köylerde, sanayide, ticarethanelerde, yollarda velhasıl yaşanılan veya yaşamak için kullanılan her yerde ve tesislerde ağır hasarlara neden olduğu gerçeği 6 Şubat depremi ile bir kez daha yaşanmıştır. Alınacak bazı derslerin olduğu özellikle tarım kesimi için yeni bir şeyler yapılması gerektiği açıktır. Ülkemiz önemli bir deprem kuşağında olduğuna ve nüfusun büyük bir bölümü de deprem tehdidi altında yaşadığına göre gerekli tedbirleri alarak olması muhtemel depremlere karşı hazırlıklı olmalıyız.

Son deprem haberlerinden anlaşıldığına göre ilk günlerde yüksek binaların ve nüfusun çok olduğu yerlerde kurtarma faaliyetleri daha yoğun ve öncelikli olurken kırsalda haklı gerekçelerle profesyonel ekipler fazla görülmemiştir. Depremde bazı köylerde de evlerin yıkıldığı, insan kaybı yanında bu köy veya mahallede oturanların temel geçim kaynağı olan hayvanlarının ve ürünlerinin enkaz altında kaldığı görülmüştür. Buralarda ilk günlerde daha çok vatandaşın kendi imkânlarıyla kurtarma çabası gösterdiği görülmektedir.

Yaşanan depremlerle bölgede diğer sektörlerle birlikte tarımın ve yerleşim yeri olarak da köylerin önemi bir kez daha görüldü. Şehirde yaşayan depremden etkilenen, evi sallanan, hasar gören veya yıkılanların şehir kenarlarında ki bahçeli yazlık olarak kullanılan evler veya kırsaldaki, köylerdeki sağlam evler sığınma yeri olmaktadır. İşleri nedeniyle şehirde çalışan birçok kişi yakın köylerdeki evlerine gidip gelmektedirler.

Mevcut mevzuata göre; “Türkiye’de 2009 yılında çıkarılan 5902 sayılı yasa ile Başbakanlık’a bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı kurularak yetki ve sorumluluklar tek bir çatı altında toplanmıştır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ilgili yapılan düzenlemeler kapsamında, 15 Temmuz 2018 tarihinde yayınlanan 4 Nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı İçişleri Bakanlığına bağlanmıştır. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, afetlerin önlenmesi ve zararlarının azaltılması, afetlere müdahale edilmesi ve afet sonrasındaki iyileştirme çalışmalarının süratle tamamlanması amacıyla gereken faaliyetlerin planlanması, yönlendirilmesi, desteklenmesi, koordine edilmesi ve etkin uygulanması için ülkenin tüm kurum ve kuruluşları arasında işbirliğini sağlayan, çok yönlü, çok aktörlü, bu alanda kaynakların rasyonel kullanılmasını gözeten, faaliyetlerinde disiplinler arası çalışmayı esas alan iş odaklı, esnek ve dinamik yapıda teşkil edilmiş bir kurumdur.

Bu çerçevede; ülkemizde yeni bir afet yönetim modeli uygulamaya konulmuş olup, getirilen bu model ile öncelik “Kriz Yönetimi”nden “Risk Yönetimi”ne verilmiştir.

Günümüzde “Bütünleşik Afet Yönetimi Sistemi” olarak adlandırılan bu model, afet ve acil durumların sebep olduğu zararların önlenmesi için tehlike ve risklerin önceden tespitini, afet olmadan önce meydana gelebilecek zararları önleyecek veya en aza indirecek önlemlerin alınmasını, etkin müdahale ve koordinasyonun sağlanmasını ve afet sonrasında iyileştirme çalışmalarının bir bütünlük içerisinde yürütülmesini öngörmektedir. AFAD Başkanlığı, illerde doğrudan valiye bağlı İl Afet ve Acil Durum Müdürlükleri ve 11 ilde bulunan Afet ve Acil Durum Arama ve Kurtarma Birlik Müdürlükleri vasıtasıyla çalışmalarını yürütmektedir. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, afet ve acil durumlara ilişkin tek yetkili kurum olup, bir şemsiye kurum anlayışıyla afet ve acil durumun niteliği ve büyüklüğüne göre gerek Genelkurmay Başkanlığı, Dışişleri, Sağlık, Ulaştırma ve Altyapı vb. ilgili diğer bakanlıklar ile gerekse sivil toplum kuruluşları ile işbirliği içerisinde faaliyetlerini sürdürmektedir”.

Teşkilatlanma açısından sivil toplum kuruluşları ile de işbirliği yapar denilmesine rağmen bu deprem uygulamada bir eksiklik olduğunu göstermiştir. O nedenle küçük yerleşim yerlerinde ya resmi idare ile ya da mahalli sivil toplum kuruluşları ile yeni bir oluşum sağlanmalıdır. Afet durumlarında kırsalda erken müdahaleyi yapabilecek yeni bir yapılanmaya gidilmeli, belediyelik olan yerlerde belediye başkanlıkları, Büyükşehir Yasası ile mahalleye dönüştürülen mahallelerin muhtarlarının sorumluluğunda yerel afet kurtarma birimleri oluşturulmalıdır.

Belediye ve muhtarlıkların dışında o yörede mevcut yeterli personele sahip “Tarımla ilgili kooperatiflere de yangın ekibi gibi bu birimi kurma (kurtarma ekibi) ve aktif halde tutma mecburiyeti getirilmelidir. Çünkü bu kooperatiflerin üyesi olan ortaklarının deprem sonunda hayatta ve ayakta kalması kooperatifin geleceği açısından önemlidir.

Gönüllülerden ve çalışanlardan oluşacak kurulması istenilen ekibin sayıca büyüklüğü köy veya mahalle nüfusuna göre belirlenmelidir. Ekipler kurtarma ve enkaz kaldırma konusunda profesyonel kişiler (AFAD) tarafından eğitilerek olası olaylara karşı hazırlanılmalıdır. Ekipteki eğitimli kişiler olası bir deprem halinde koordineli bir şekilde çalışarak, mevcut iş makinalarını kullanarak, kapanan yolları açmalı, insan ve hayvanların kurtarılmasını sağlamalıdır.

Köylerde evler çok katlı değil, ancak evlerin ve özellikle hayvan barınakları ve diğer yapıların büyük bir kısmı depreme dayanıklı olmadığından depremden daha fazla zarar görmektedir. Tarım alanlarında depremin yarattığı en önemli etki, arazi yarılma ve üzerindeki bitkilerin zarar görmesi yanında bitkisel üretime yönelik makine ve ekipman hasarları ve hayvancılık tesislerinde görülmüştür. Bu nedenle deprem sonrası hem insan, hem canlı hayvan kaybı hem de ekipman hasarı ve ürün kaybının en aza indirilmesi için en kısa zamanda müdahale edilme imkânı sağlanmalıdır.

Birinci (1.) derece deprem bölgesi olan yerlerde azda olsa şehirde olduğu gibi dayanıklı gıda ihtiyacı, sağlık hizmeti, tuvalet, çadır, battaniye, ısıtıcı gibi acil ihtiyaçların bir kısmı bu köylerde kurulacak birimlerin hizmetinde bulundurulmalıdır. Yerinden yönetim denildiği gibi yerinden müdahale de bu yolla sağlanmalıdır. Geleneğimizde imece usulü yaşatıldığından köylerde böyle bir organizasyon çabuk oluşturulur ve başarılı hizmetler verir.

Köy veya mahallelerin ağırlıklı olarak bitkisel üretim veya hayvancılık yapma durumları dikkate alınarak donanımları sağlanmalıdır. Deprem öncesi alınacak eğitimle, yaşayanların bakımı, beslenmesi, enkaz altında kalan insan ve hayvanların kurtarılması, ölen insanların defini ve hayvanların gömülmesi, mevsime göre günlük tarımsal faaliyetlerin planlanarak yürütülmesi (ürettikleri sütün toplanması, hasat ve ürün sevkiyatı vd.) gibi işlemlerde uzun süre ara vermeden devam ettirilmelidir. Kış aylarında bitkisel üretimle ilgili yapılacak çok fazla bir şey olmayabilir. Ancak depremin bitkisel üretim faaliyetlerinin yoğun olduğu dönemlerde yaşanması halinde yapılması gerekli faaliyetler yerine getirilmez ise çok ürün kaybı görülebilir. Deprem esnasında ve sonrasında herkes can derdinde iken fırsatçılara ve kötü niyetlilere meydanı boş bırakmamak için arazideki zirai ekipmanlar ve ürünler korunmalıdır. Köy veya mahallelerde bu görevi sürekli yapacak “Arazi Koruma Bekçisi” kadrosu veya benzer isimle “Arazi Güvenliğini” sağlayacak koruma kadrosu ihdas edilmelidir.

Bu güvenlik kadroları normal zamanlar içinde oluşturulmalı ki son yıllarda artış gösteren arazilerden tarım alet ve ekipmanları ve ürün hırsızlıkları olmasın, bu görevlilerce üreticinin ürünü korunmuş ve güvence altına alınmış olsun. Eskiden çiftçilerimiz akşam olunca her şeyini tarlada bırakıp gelirken günümüzde çalınma korkusu ile her gün evden- tarlaya ve tarladan da eve taşımak mecburiyetinde kalmaktadır.

Depremin yaşandığı köylerde tarım alanlarında evlerin, ürün deposu, yem deposu, bakıcı evi üreticilerin uğraşına göre müştemilatı olan yerler depreme dayanıklı yapılmalı, kişilerin ve ürünlerin sigortası gibi birçok problem acilen halledilmelidir.

Geçici yerleştirme ve barınma ihtiyacı tarım alanlarında öncelikli karşılanarak tarımsal üretim sekteye uğratılmamalıdır.

Önemli bir üretim alanı olan bu on ilde tarımsal üretimin sürekliliği ülkemizin gıda güvenliği açısından da önemlidir. Ümidimiz yaraların en kısa zamanda sarılarak bölgede hayatın normale dönmesi, tarım ürünleri üretiminin devam ettirilmesi, gıda temini ve güvencesinin büyük oranda sekteye uğramaması ve ülkede gıda güvenliğinin sürdürülmesidir.

Hatay, Gaziantep Kahramanmaraş, Adıyaman, Adana, Diyarbakır, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa illerimize geçmiş olsun.

Ülkemize tekrar geçmiş olsun, gerekli tedbirler alınarak Ülkemizin bir daha böyle acılar yaşamaması dileklerimle hoşça kalınız.