BİR BÜYÜK SULTAN, ŞEHİT BAŞBAKAN VE İKİ ÜSTAD

Abone Ol

Günümüzde olduğu kadar, o dönemde de çok önemli bir konumda ve gözde bir şehir olan Konstantinopolis, Peygamber müjdesine nail olmak amacıyla, 1453 yılındaki fethe kadar defalarca kuşatılmış ancak sonuç alınamamıştı. Son olarak Konstantinopolis’i kuşatan Sultan 2. Mehmet’in, kan dökülmeden şehrin teslim edilmesi teklifi reddedilince, Osmanlı ordusu 6 Nisan 1453’ de ilk saldırıyı başlattı. Haftalarca toplarla surlar dövüldü, yapılan taarruzlarda ciddi çatışmalar yaşandı ve nihayet 29 Mayıs 1453' te surlar aşılarak İstanbul’a girildi.

Fethin önündeki maddi ve fiziki engelleri Sultan Mehmet, manevi engelleri de, Akşemseddin aşmıştır. 53 gün süren kuşatmada bir netice alınamaması sonucu ümitlerin tükendiği noktada Akşemseddin Hazretleri devreye girmiş ve gerek verdiği müjdeler, telkinler gerekse yaptığı tazarru, niyaz ve dualarla İstanbul’un manevi Fatih’i olmuştur.

Sultan Mehmet, fethin ilk günü Ayasofya'yı camiye dönüştürdü ve orada namaz kıldı. Fetihle birlikte Konstantinopolis’i İslâmbol yapan ve "Bundan sonra tahtım bu şehirdir" diye ferman buyuran Sultan Mehmet İstanbul’u başkent yaptı. Peygamber Efendimizin müjdesiyle “ne güzel kumandan” mazhariyetine ulaşan 2. Mehmet, çağ kapatıp çağ açan hükümdar unvanını da alarak Fatih Sultan Mehmet olmuştu. Bu büyük sultana ve onun güzel askerlerine Allah’tan rahmet diliyorum. Mekânları cennettir İnşallah…

***

T.C. tarihinde demokrasiye, milletin tercihine ve halkın inancına vurulan ilk askeri darbe 27 Mayıs 1960 darbesidir. Halkın oyuyla 10 yıldır ülkeyi yöneten Demokrat Parti iktidarı, halkın verdiği silah gücünü yine halka karşı kullanan dönemin askerlerinin zorbalığı sonucu bir gecede devrildi.

18 yıl boyunca okutulan Türkçe ezanı aslına çevirerek Tanrı uludur sözünü Allahuekber’e dönüştürmekten ve ülkedeki manevi baskıları ortadan kaldırmaktan başka bir suçu olmayan Başbakan Adnan Menderes ile iki Bakanı darbeci kafalar tarafından idam edildi. Şehit Başbakan’a Allah’tan rahmetler diliyorum. Mekânı cennet olsun.

Bu ilk darbe,  halkın seçtiği meşru hükümetlere her 10 yılda bir askerlerce müdahale etme sürecini doğurdu. Ülke daha sonra 12 Mart 1971’de, 12 Eylül 1980’de, 28 Şubat 1997’de ve 15 Temmuz 2016’da darbe veya darbe sonucunu ortaya çıkaran muhtıralarla karşı karşıya kaldı. Seçilenler; atanmış, eli silahlı zorba ve cuntacı güçlerin müdahalelerine maruz kaldı, ülkenin bütün serveti darbeciler tarafından gasp edildi ve her defasında ülke karanlıklara sürüklendi.

***

Yeri doldurulamaz büyük iman şairi, örnek mücadele insanı ve büyük fikir adamı Necip Fazıl Kısakürek, 26 Mayıs 1904 tarihinde dünyaya gelmiş, 25 Mayıs 1983’ de hayata veda etmiştir. Necip Fazıl’ın bunalımlı hayatı 1934 yılında değişikliğe uğramış, Abdülhakim Arvasi Hz. ile yaşantısında yeni bir dönem başlamıştır. Üstat, hayatında meydana gelen değişikliği şu mısra ile özetler:

“Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum;

Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum...”

Necip Fazıl; 1934 den önceki ilk döneminde mutlak hakikatten uzak, kendine nizam bulamamış bir halde iken, Abdülhakim Arvasi’nin yol göstermesi ile kendisini kurtarmış, iç dünyasını düzene koymuş daha sonra da cemiyetteki bozukluklarla mücadele etmeye başlamıştır. Necip Fazıl; süfli boyuttan ulvi boyuta, bunalım ve sıkıntı dolu materyalist anlayıştan, Büyük Doğu davasının nurlu iman yoluna geçişin örneğini göstermiş bir büyük şairdir. O maddi bakımdan oldukça rahat olan yaşantıyı terk edip, dünyada çile dolu olsa da ebedi saadet hayatını tercih eden dev bir iman şairi ve büyük bir fikir adamıdır. Üstadın ortaya koyduğu hayat ölçüsünü, şu mısra ne de güzel açıklıyor:

“Müjdecim, Kurtarıcım, Efendim, Peygamberim;                                                                        

Sana uymayan ölçü, hayat olsa teperim!”

***

90 lı yıllardı. Amcam Seyit Mehmet Ersöz hacdan dönüşünde “Beytullah’ta Ben” başlığını taşıyan bir şiir getirmişti. Şiirin altında isim yerine “emekli bir albay” yazıyordu. Şiiri okuyunca etkilenmemek mümkün değildi. O ana kadar haccı, kâbe’yi, o mübarek yerleri bu kadar güzel anlatan bir şiire rastlamamıştım. Okuyunca adeta vurulmuş, kendimden geçmiştim. Beni bu derece etkileyen şiirin şairini mutlaka bulmam gerekiyordu. 

Şiirin yazarını büyük bir merakla araştırmaya başladım. Araştırmalar neticesinde, bu harika şiirin sahibinin 1941 Antalya Serik’te dünyaya gelen, halen Bursa’da yaşayan, emekli Binbaşı Cengiz Numanoğlu olduğunu öğrendim ve telefonla konuşmaya başladık.

 Dört - beş yıl süren bu telefon görüşmelerinden sonra Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi’nin Bursa gezisinde üstadı arayarak Bursa’da olduğumuzu söyleyince Ulu Cami’ye geldi ve ilk defa kendisi ile orada yüz yüze görüşme fırsatımız oldu. Bundan sonra dostluğumuz ve görüşmelerimiz daha da arttı. Yazdığım şiirlerimi üstada göndermeye başladım. Şiirlerimi inceler, bulduğu hataları ve eksiklikleri içeren yazısı ile geri gönderirdi. Üstattan onay almadan şiirlerimi paylaşmazdım. Bu durum birkaç yıl boyunca devam etti. Daha sonra şiirlerimi telefonda okutmaya başladı. Yazdığım her şiiri telefonda kendisine okurdum, dinlerdi ve bir hata var ise anında müdahale ederdi. Bir süre de böyle devam ettikten sonra bir gün aynen şöyle dedi. “Salih bundan sonra şiirlerini bana göndermene gerek yok. Doğrudan paylaşabilirsin.”

İlk şiir göndermeye başladığım günlerde “sen şiir yazma” diyen üstadın daha sonra “beni şaşırttın, sen artık olmuşsun” demesi bendenizi memnun etse de yine de şiirlerimi göndermeye ve onayını almaya devam ettim. Böylece üstadın 5 - 6 yıl boyunca öğrencisi olmuştum. Verdiği bu cesaretle ilk şiir kitabımın oluşmasına vesile oldu. Şiir kitabımın ismini “Çağlayan Duygular” olarak kendisi koydu ve takdim yazısı yazma lütfunda bulundu.

Üstad, Kur’an-ı Kerim üzerinde öyle bir çalışma yapmıştı ki hangi konuyu konuşsak hemen o konuyla ilgili ayetleri sıralardı. Zaten yazdığı şiirler de Kur’an ayetlerini açıklamaya yönelikti. Şiirleri ile adeta Kur’an’ı tefsir ediyordu.

Bu arada o yıllarda program yaptığım Kanal 42 televizyonundan birkaç arkadaşla birlikte Bursa’ya giderek ofisinde üstadla bir çekim gerçekleştirdik ve TV’de yayınladık. Bu yayının linki aşağıdadır. İzleyebilirsiniz.

https://www.youtube.com/watch?v=j4g9rDCWJug

Üstadın bir huyu vardı. Yazdığı şiirleri ve beyitleri “fırından yeni çıktı, dinle bakalım” diyerek bazen telefonda okur, bazen de mesaj yoluyla gönderirdi. Üstadın bu huyunu, o şahane şiirleri düzenleme yapmamız veya eleştirimizi iletmemiz için gönderdiğini düşünmek ve öyle yorumlamak, kişinin kendisini onun üstünde görmek olur. Biz kimiz ki onun şiirlerini düzenlemeyi kendimizde görelim. Biz kimiz ki onun seviyesinde veya onun üstünde bir şair olabilelim. Bizler olsak olsak ancak onun çırağı olabiliriz. O, günümüzün yeri doldurulamayacak büyük şairlerindendi. O günümüzün Necip Fazıl’ı idi.  

Daha sonraki bir yıl Konya STK Platformu’nun düzenlediği Ufuk Turu Programı Bursa’da olmuştu. Üstad kaldığımız otele kadar geldi, açılış programımıza katıldı, yazdığı Bursa ve Konya şiirlerini okuyarak katılımcıları mest etti. Bursa’da kaldığımız dört gün boyunca her gün görüştük, özel sohbetler yaptık. Doyumsuz her sohbetinde gönüllerimiz manevi olarak yıkanmıştı.

Kendisini defalarca Konya’ya davet ettim ama gelemedi maalesef. Kon TV’de yaptığım programlarda kendisiyle canlı bağlantılar yaptım. Sık sık kendisinin şiirlerini seslendirdim. Şiiri hem sevdi, hem sevdirdi. Üstadın bazı şiirleri ve beyitleri Necip Fazıl ismiyle paylaşılırdı. Böyle bir paylaşımı ne zaman görsem altına yorum olarak, “Bu şiir Cengiz Numanoğlu’na aittir. Emeğe saygı gereği ve hakkın yerini bulması için düzeltiniz lütfen” diye yazardım. Bir ara kendisine de bu durumu söyleyince “üzme kendini, bırak paylaşsınlar” demişti.

Böyle demişti ama kendi şiirlerinin küçük değişiklikler yapılarak başka isimler altında yayınlanmasına da şiddetle karşı çıkmıştı. Bunu da bana açık açık söylemiş hatta böyle yapanlara hakkının helal olmadığını da ilave etmişti. Şiirlerinin Necip Fazıl gibi büyük bir üstadın ismiyle yayınlanmasına razıydı ama bir başkasının bazı değişiklikler yaparak kendi şiiriymiş gibi yayınlamasına asla razı değildi. Onlar için ve öyle yapanlar hakkında bizzat bana söylediği çok ağır sözleri hâlâ kulaklarımda çınlıyor.

Yıllar süren görüşmelerimiz vefatından 3 ay kadar önce kesildi. Zira rahatsızlanmış, telefonlara bakamıyordu. Bir ara kendisi beni aradı. Sesi çok kötü geliyordu. “Üstadım sesiniz kötü geliyor hayırdır İnşallah” deyince “Salih kendimi iyi hissetmiyorum, dua ediniz” demişti. Son görüşmemiz bu oldu. Daha sonraki aramalarıma oğlu Arda Bey cevap verdi. Rahatsızlığı sebebiyle üstadla görüşemiyor, oğlu Arda beyden bilgi alıyordum. Arda Beyle 4 – 5 hafta görüştük. Son iki aramama o da cevap veremedi.

29 Mayıs 2023 Pazartesi günü akşam saatlerinde aldığım haberle yıkıldım adeta… Üstad Cengiz Numanoğlu hayatını kaybetmişti. Son 21 günü yoğun bakımda olmak üzere toplam iki ayı hastanede geçiren üstad Cengiz Numanoğlu fani dünyadan ayrılarak ebedi ahiret hayatına irtihal eyledi. Şiirleriyle yüreğimi doldurduğum bir büyük şairi, “Ben Kur’an sofrasına sonradan geldim” diyen ama tam bir Kur’an âşığı olan önemli bir dostu, hürmet ettiğim bir ağabeyi, değerli bir öğretmenimi kaybetmenin hüznünü hâlâ yaşıyorum.

Üstad Cengiz Numanoğlu şiire ilgi duyan herkesin tanıdığı, şiir yazanların da büyük çoğunluğunun üstadıdır. Üstadın bütün şiirlerini topladığı ŞUUR kitabı okuyanların gönüllerine sürur veren, hakikaten insana şuur kazandıran bir özelliktedir. İmanına ve hizmetlerine şahidiz. Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun.

Üstadın vefatının birinci yıldönümü vesilesiyle düzenlediğimiz CENGİZ NUMANOĞLU ŞİİRLERİNİ OKUMA YARIŞMASI’nın finali 1 Haziran Cumartesi akşamı Tantavi Kültür Merkezinde yapılacak ve KONTV’den canlı yayınlanacaktır. Üstadımızın oğlu Arda Numanoğlu ve İkbal Gürpınar hanımefendinin de katılacağı, izleyicilerin huzurunda yapılacak olan ödüllü programda finale kalan 10 kişi üstadın şiirlerini yorumlayacaklar. Programa katılmak için Cumartesi akşamı saat 21.00 de Tantavi Kültür Merkezi’nde olunuz efendim.  Sağlıklı ve mutlu yarınlar diliyorum.