28 ŞUBAT DÖNEMİNDE KONYA’DA NELER OLDU

Abone Ol

28 Şubat 1997 Olayı Genelkurmay Başkanı Sözcüsü Erol Özkasnak’ın Postmodern Darbe diye adlandırdığı müsait yasal kanunlara dayanılarak, Milli Güvenlik Kurulu (MGK) kullanılarak, koalisyon hükümetlerinin  sebep olduğu  istikrarsız  siyasi ortamdan yararlanılarak , taraflı  bir basın  yaratılarak  meşru hükümete, anayasal düzene,  milletin  manevi değerlerini  tehdit gibi  gören seküler Türk  silahlı kuvvetlerinin  komuta heyetince planlı  ve hazırlıklı  bir darbedir.

23 Haziran 1991 yılından 28 Şubat 1997 yılına kadar 6 yıl içinde 7 hükümet görev almıştır. Bu yedi hükümetten   4 ‘ü altı aydan, biri de  bir yıldan  kısa iş başında kalmıştır. Bu zayıf   ve   siyasi çıkarlara dayalı   koalisyon hükümetleri sırasında   ekonomik ve  siyasi  istikrar  bozulmuş  ardından   28  şubat askeri  darbesi  gelmiştir.

1994 yerel seçimlerinde Refah Partisi, bir önceki yerel seçime kıyasla oy oranını yüzde 19,14'e çıkarırken, 15 büyükşehir belediyesinin 5'ini kazandı. Bunlar arasında İstanbul ve Ankara da vardı. Dini motifli muhafazakar sağın cumhuriyet tarihinde ilk defa bu denli oy alması beklenen bir gelişme değildi. Bu seçim Refah Partisi ve Erbakan'ın bir sonraki seçimlerde iktidara yürüyüşünün ilk habercisi olmuş.

Bu sonuç   Askerlerin dikkatini çekmiştir. 1990'ların başında yükselme eğilimine giren siyasal İslam'ın, 1994'teki yerel seçim başarısının ardından (RP, İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyeleri'ni SHP'nin elinden almıştı) ulaştığı noktayı gözler önüne serdi.

Aralık 1995 seçimleri çok parçalı bir siyasi yapı ortaya koymuş, ancak Refah Partisi (RP) yüzde 21 küsur oyuyla birinci parti olmuştu. 550 milletvekilliğinden 158'ini kazanan RP artık iktidara yürüyordu..

Anavatan Partisi 132, Doğru Yol Partisi 135, Demokratik Sol Parti 76, Cumhuriyet Halk Partisi de 49 milletvekilliğine sahip oldular.  Cumhuriyet tarihinde ilk defa  siyasal İslamcı bir parti  birinci olmuş  ve Koalisyon  kurmaya çalışıyordu.

Muammer Kaddafi'nin, Türkiye'nin Kürtlere yönelik tavrından dolayı kameraların önünde Erbakan'ı paylaması ve rahatsızlığı yüzünden okunduğu halde Erbakan'ın buna cevap vermemesi, medyada şiddetli biçimde eleştirilmişti.  Refahyol iktidarı toplumun laik kesimlerinde ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nde (TSK) huzursuzluk yaratmaktaydı. Hükümet, G-7 örneğini izleyerek başlıca Müslüman ülkelerle D-8 kısaltmalı ekonomik iş birliği örgütünün kurulmasına öncülük etti.

Balıkesir'in Susurluk ilçesinde meydana gelen trafik kazası, Türkiye'de derin devlet yapılanmasını ortaya çıkardı. Bir kamyonun altına giren Mercedes marka otomobilin içinde DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak, 'Mehmet Özbay' sahte kimliğini taşıyan devletin yıllardır kırmızı bültenle aradığı 'Reis' lakaplı Abdullah Çatlı ve polis okulu müdürü Hüseyin Kocadağ vardı. Kazada ölen Çatlı'nın kullandığı Bucak'a ait aracın bagajından çok sayıda silah ve sahte pasaport ile kimlikler çıktı. "Devlet-Mafya Kol kola" başlığıyla manşetlere taşınan olayı Başbakan Erbakan, art arda çıkan devlet-mafya-siyaset ilişkileriyle ilgili suçlamaları, 'fasa fiso' diye tanımladı.

6 Ekim 1996′da Ankara Kocatepe Camisi’nde “şeriat isteriz” diye bağıran sakallı, cübbeli ve âsâlı Aczmendîler gösteri yaptı. 28 şubatın sembol ismi Müslüm Gündüz ile Fadime Şahin’in basılması  olayını FETO  örgütünün  polisleri planlamıştır..  Fetöcü Recep Güven, İzmir’e  emniyet müdürü yapılan  Sami uslu , Ali Fuat Yılmazer planladılar  ve  Erbakan hükümetini aslında fetö devirdi.

Kayseri’nin Refah Partili Belediye Başkanı Şükrü Karatepe, 10 Kasım 1996 tarihli Refah Partisi İl Divan Toplantısındaki konuşmasında Türkiye’de henüz gerçek demokrasinin olmadığını, hâkim güçlerin herkesi kendi görüşleri doğrultusunda hareket etmeye zorladığını söyledi. Karatepe konuşmasında şunları söylemişti:

“Refah Partili olarak yeryüzünde tek başıma da kalsam, bu zulüm düzeni değişmelidir. İnsanları köle gibi gören, çağdışı bu düzen mutlaka değişmelidir. Ey Müslümanlar sakın ha içinizden bu hırsı, bu kini, nefreti ve bu inancı eksik etmeyin. Bu bizim boynumuzun borcudur.”

Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan, 11 Ocak 1997 Cumartesi günü, Başbakanlık Konutunda tarikat liderleri ve şeyhlere iftar yemeği verdi. Yüksek rütbeli subaylar 22 Ocak 1997 tarihinde Gölcük’te toplanarak irticanın iktidarda olduğunu tartıştılar. 11 ocak 1997’de Başbakanlık konutundaki yemeğe   Fetullah Gülen de çağrılmış ancak katılmamıştır.  Askerlerin verdiği bu  muhtırayı desteklemiştir

30 Ocak 1997′de Sincan belediyesi Kudüs gecesi düzenledi. Belediye başkanı Bekir Yıldız, İran büyükelçisinin misafir olduğu gecede sahneye konulan cihad oyunu basında tepki oluşturdu. Star muhabiri Işın Gürel saldırıya maruz kaldı. Bekir Yıldız tutuklandı, mahkûm edildi.

MGK toplantısı 9 saat sürdü. MGK laikliğin Türkiye’de demokrasi ve hukukun teminatı olduğunu sert bir şekilde vurguladı. 28 Şubat 1997′deki MGK kararları hükümete bildirildi. Kararda, laiklik için yasaların uygulanması istendi, tarikatlara bağlı okullar denetlenmeli ve MEB’e devredilmeli, 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmeli, Kuran kursları denetlenmeli, Tevhidi Tedrisat uygulanmalı, tarikatlar kapatılmalı, irtica nedeniyle ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medya kontrol altına alınmalı, kıyafet kanununa riayet edilmeli, kurban derileri derneklere verilmemeli, Atatürk aleyhindeki eylemler cezalandırılmalı, deniliyordu.

28 Şubat post modern darbenin  en  ilginç   etkinliği   Yüksek yargı  ve hakimlerinin  genelkurmay karargahına  çağrılarak   irtica brifinginin  verilmesiydi.

4 Mart’ta Başbakan Erbakan, MGK kararları yumuşatılmazsa imzalamayacağını söyledi ve imzalamadı. 13 Mart’ta Başbakan Necmettin Erbakan, medya tarafından ‘MGK kararlarını imzaladı’ şeklinde sunuldu.

Genelkurmay Başkanlığı 1996'nın ikinci yarısında Refah Partisi iktidarına karşı büyük bir psikolojik savaş başlatmıştı. Hazırlıkları tamdı.  Yeni dönemde  Batı Çalışma Grubu (BÇG) adı altında bir oluşumla, Refah Partisi'nin tüm faaliyetleri izlemeye alındı. Askeri ve sivil bürokraside fişlemeler başladı. Genelkurmay Başkanı İsmail  Hakkı  Karadayı ve kuvvet komutanları geri planda görünürken, iki isim, Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir ve Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak süreci bizzat yürüttü.

Hükümet ortaklarının imzaladığı bir genelge ile, Başbakanlık Kriz Masası Kuruldu. Yönetmeliğe göre, herhangi bir kriz durumunda, başbakanın yetkileri MGK genel sekreterine devredilecekti. Yönetmelikle, askerler kamu kurumları ile doğrudan temas kurmaya başladı.

Askerler bir yandan ana akım medyayı brifinglerle ve doğrudan temaslarla yönlendiriyor. Televizyon kanallarına, Refah Partili bazı isimlerin, laiklik ve cumhuriyet aleyhine ifadelerini içeren konuşmaları   servis ediliyordu. Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan, Hasan Mezarcı gibi isimlerin konuşmaları, toplumdaki laiklik hassasiyetini iyice artırmıştı.

İmam-hatipler ve 163. Madde Milli Güvenlik Kurulu, ikinci bir bildiriyi hükümet ortaklarına iletti.  Komutanların, açık bir 'müdahale' uyarısında bulundukları MGK'de, Karadayı'nın, "Din ahlaktır. Ahlaksız adamın dini olmaz" diyerek, dini istismar konusu yapanları eleştirdiğine dikkat çekildi."

ABD AÇIKLAMA YAPTI 

Türk hükümetinin milli eğilimlerinden ve Başbakan Erbakan’ın ideolojisinden ilham alarak dış politikayı batıdan ayırıp Arap ve Müslüman dünyasına doğru yeniden yönlendirilmesinden dolayı derin endişe içerisindedir. Kanaatimizce Türkiye’nin İran, Irak, Libya, Nijerya ve Sudan ile bağlarını kuvvetlendirmek konusundaki mevcut tutumu, bizim milli menfaatlerimize aykırıdır, düşmancadır.

DYP, Erbakan’ın radikal İslami söylemlerini ılımlaştırmada başarılı olamadığına göre, kendisinin RP ile koalisyonu verimsiz görünmektedir. Biz inanıyoruz ki, Tansu Çiller’in koalisyondan çekilmesi Erbakan’ı düşürür ve ülkeyi genel seçimlere götürür. Sonuç kesin olmamakla birlikte RP büyük ihtimalle seçimlerden eskisinden daha güçlü olarak çıkacaktır.

Türkiye, birleşik devletlerin anahtar stratejik ortağı olarak kalmak mecburiyetindedir ve onun bu pozisyonunu gerçekleştirip sürdürmedeki başarımız, bizim milli menfaatlerimizi doğrudan etkileyecektir. Türk askeriyesi, bu sonucu elde etmeye doğru daha büyük çaba sarf etmesi için harekete geçmeye zorlanmalıdır. Bu konudaki aksiyon planlarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum.  (Abd elçiliği kriptosu)

Artık türbanlı öğrenciler okullardan atılmaya, memurlar  çağdışı  giyimden soruşturma  geçirmeye   başlanmıştı. Çevik Bir’in, ‘Demokrasiye, Balans Ayarı’ sözü tarihe not düşüldü. Başta hâkimler olmak üzere, memurlara askerler tarafından laiklik brifingleri verildi. Üniversitelerde başörtüsü yasağı başta olmak üzere dindar kesime baskılar arttı. Çok sayıda memur vazifeden atıldı. Medyaya ağır sansür tatbik edildi; muhalif gazetecilerin işine son verdirildi. İrticaya destek verdiği gerekçesiyle bazı firmalara ambargo kondu. Memleketi, fiilen MGK vasıtasıyla ordu idare ediyor; şaşıran vatandaş, câmi yapımı için bile MGK’den izin isteyen dilekçeler yazıyordu. Yüksek hâkimler, yüksek rütbeli subaylar, çeşitli vesilelerle verdikleri beyanatlarda adeta hükümet politikasını tayin ediyordu.

Konya ve Kudüs kaderleri aynıdır.  1980 Darbesi Konya’da yapılan Kudüs  yürüyüşü  bahane edilmişti  ve  28  Şubat   Postmodern  darbesi  ise  Sincan’da  refahlı  belediyenin   Kudüs  gecesi  bahane  edilmişti.

Eski Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun 1999’da ‘28 Şubat defteri kapandı’ diyen Ecevit’e, “Gerekirse bin yıl sürecek” dediği 28 Şubat Kararları’nın tatbikatı, zaman içinde sosyal ve politik hayattaki değişiklikler sebebiyle tavsadı. Ancak bu post-modern darbenin izleri günümüze kadar devam etti.  Darbenin hedefindeki siyasî hareketten, yeni bir teşekkül ortaya çıktı ve 5 yıl sonra iktidara gelerek Türkiye’nin sonraki 15 yılına damgasını vurdu.

28 ŞUBAT’IN  KONYA  CEPHESİ 

Mevlana törenlerinde, ünlü düşünürün felsefesine hiç uymayan tatsız bir tartışma yaşandı. FP'li Selçuklu Belediye Başkanı, ‘‘Başkan, vali, paşa haddini bilmeli’’ deyince, Garnizon Komutanı ‘‘Siz bana haddimi bildiremezsiniz’’ diye tepki gösterdi. Vali, suç duyurusunda bulunacağını bildirdi.

Konya’da Ünlü Türk düşünürü Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin ölümünün 725'inci yıldönümü nedeniyle düzenlenen etkinlikler bir sabah Fuar Kültür Merkezi'ndeki açılış töreniyle başladı.

Çoğunluğunu resmi kuruluş temsilcilerinin oluşturduğu yaklaşık 300 kişinin katıldığı açılış töreninde organizasyona katılan kuruluş temsilcileri birer konuşma yaptı. Selçuklu Belediye Başkanı FP'li İsmail Öksüzler kürsüdeki konuşmasında önce Mevlana'nın hayatını ve görüşlerini anlattı, sonra da sözü siyasete getirdi. Öksüzler, ‘‘Biz, insan olarak makamların geçici olduğuna inanıyoruz. Her insan toprak olacaktır. Başkan, vali, paşa dahi olsa. Başkan, vali, paşa haddini bilmeli, toprak gibi olmalı’’ dedi.

Protokol sırasında oturan Konya Garnizon Komutanı Tümgeneral Mehmet Kenzi Suner, Öksüzler'in bu sözlerine sinirlendi ve yanıt vermekte gecikmedi. Suner ayağa kalkarak, ‘‘Siz bana haddimi bildiremezsiniz. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin komutanlarına hakaret edemezsiniz. Bunun gereğini yaparız’’ diye bağırdı.

Beklemediği sert bir tepki ile karşılaşan Öksüzler bunun üzerine, ‘‘Ben Türk Silahlı Kuvvetleri ve onun şerefli mensuplarına, saygıdeğer komutanlarına hakaret etmedim. Mevlana'nın görüşlerini yorumlarken hata yaptıysam, özür diliyorum, özür diliyorum’’ dedi. Suner ise yine oturduğu yerden, ‘‘Özrünüzü kabul etmiyorum’’ karşılığını verdi. Bu sert söz düellosundan sonra Suner ile Öksüzler, tören boyunca yan yana gelmekten kaçındılar.

 Vali Namık Günel de, gergin bir ortamda yaptığı konuşmada, Öksüzler'i hedef alarak, ‘‘Biz bu makamlara gelirken belli aşamalar ve elemelerden geçtik. Biz haddimizi biliriz. Herkes haddini bilsin. Bize İsmail Öksüzler haddimizi bildiremez’’ dedi. Günel, tören sonrası Fuar Kültür Merkezi'nden çıkışta, Valilik görevlilerinin yanı sıra medya mensuplarından da konuşmaların kameraya alınan bant ve kasetlerini istedi. Günel, ‘‘Yasal olarak gereğini yapacağım. Suç duyurusunda bulunacağım’’ diye konuştu.

Densize sert cevap   Belediye Başkanı İsmail Öksüzler'in ‘‘Başkan, vali, paşa haddini bilmeli...’’ sözlerinden sonra, oturduğu yerden kalkarak cevap veren Garnizon Komutanı Tümgeneral Mehmet Kenzi Suner arasında geçen tartışma şöyle;

‘Lütfen doğru konuşun. Ne vali, ne komutan için haddini bilsin diyemezsin. Lütfen haddinizi bilin.

Sizin için söylenmiş bir söz değil.

Benim şahsım önemli değil. Paşa için söylediniz siz.

Efendim o bir söz gelişi

Söyleyemezsiniz efendim.

Sizin bizim nezdimizdeki itibarınız her zaman büyük.

Hiç önemli değil benim sizin nezdinizdeki itibarım. Komutan için söylüyorsunuz. TSK komutanı için söylüyorsunuz.

Efendim tekerleme olarak söyledim.

Söyleyemezsiniz efendim.

Efendim o tabir belki maksadı aşan bir tabir oldu. Özür dilerim.

Kimseye hakaret edemezsiniz. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin komutanına da hakaret edemezsiniz. Amaç önemli değil ağzınızdan çıktı efendim.

Belki yanlış işitmiş olabilirsiniz.

Efendim, tekrar söylüyorum. Komutana hakaret edemezsiniz.

Efendim bir dil sürçmesi olarak kabul edin.

Etmiyorum ve gerekeni de yapacağım.

Peki efendim ne yaparsanız artık sizin takdirinize kalmış, ama ben bunu kötü niyetle söylemedim. Ama bir yanlış ifade özür diliyorum. Ben sizi hedef almış değilim.’

Ağır ceza mahkemesinde yargılanan Başkan Öksüzler, 5 ay 25 gün hapis cezasına çarptırıldı, ancak 6 aydan az ceza aldığı için başkanlığı düşmedi. Bundan sonra davaya bakan hâkim de mağdur haline geldi. Ağır ceza hâkimi Y.Y, "Az ceza verdin." denilerek tenzil-i rütbe ile düz hâkim olarak sürgün edildi.

O   dönemde Prof. Zekeriya Kitapçı, Prof. Orhan Çeker, Kemalettin Hoşgör, Prof. Ömer Halis Tombaklar, Doç. Dr. Necmettin Tarakçıoğlu, Prof. Osman Okka dahil   yüzlerce  akademisyen, memur,  fişlenmiştir.

Fişlemelerde her kurum içinden    insanlar kullanılmış   kendi meslektaşlarını   fişlemişlerdir.

Konya’nın savcıları, Hakimleri, Emniyet Amirleri, polisleri, doktorları, öğretmenleri  ve din görevlileri   fişlenerek  batı  çalışma  gurubuna  gönderilmiştir. 

O dönemde  Fetö  terör örgütüne   Meram ilçesinin  en güzel  merkezi  yerinde  arsa  tahsis  edilmiş, bu  arsa üzerine  Abdullah  Aymaz  İlköğretim Okulu  inşa  edilmiş   büyük bir  propaganda  sonunda  açılış  hazırlığı  yapılmış  ve  Garnizon  Komutanlığına   açılış   davetiyesi  gönderilmiş   ve  Personel  Okulu  istihbarat şubesi  bu konuda  bilgisiz  olduğu  için  Tümgeneral  Mehmet  Kenzi  Süner Türk bayrağı ve  Askeri  tamir  fabrikasında  imal edilen  Atatürk  büstü  hediye  ederek  açılışa  katılmıştır.  Fetö terör örgütü bu fırsatı değerlendirerek paşanın bu açılışa katılışını   okulun   tanıtım broşürüne basarak “Bakın askeri kesim bize destek veriyor” mesajını vermiştir.

28 Şubat sürecinde Konya’da kurulan Yeşil Holding olarak adlandırılan holdinglere her türlü engeller yapılmış, Askeri kantinlerde satılacak bisküvilerin hangi markadan alınacağını bile  Batı çalışma  gurubu  belirlemiştir.

Konya’da liselerde derslere giren rütbeli subaylara   Okulun müdürü dahil tüm öğretmenlerin bir format ile fişlenerek bunun batı çalışma grubuna gönderilmesi istenmiştir.

28 Şubat döneminde Türkiye’de olduğu gibi Konya’da yüzlerce memur ve görevliler soruşturma geçirmiş ve görevlerinden atılmış  veya  başka illere  tayin edilmişlerdir.